30 Mayıs 2009 Cumartesi

su-sabun

"her şey olması gerektiği gibi can sıkıcı. ayağımın altından yolları çekmişler, nereye gittiğimi, nerden geldiğimi bilmeyecek kadar umursamazlığın pençesinde, başınabuyruk bir insanım. bazı şeyleri aklımda tutamıyorum, çünkü hatırlamak istemeyeceğim kadar cansıkıcı şeyler oluyor. gün olsun diye öldürülen zamanlar, laf olsun diye tüketilen nefesler, ilgi çeksin diye yapılan mallıklar, daha nesini sayayım? ölümcül bir samimiyetsizlik. benden de ölesiye sıkılmanızı istiyorum."

çözümleme:
yazar bu paragrafta ne anlatmış?
-aga yazar sıkıntılarını, dertlerini, insanların bayalığını ve de insanlarla iletişim kurmakta zorlandığını anlatmış?
öyle mi yavrum? öyle mi şekerim? neden burda 'yazar ne anlatmış?' sorusunu üzerine alınmayarak, kendini bu paragrafın dışında sanki yazarın anlattıklarından farklı bir insanmışsın gibi görüyorsun? salak! yazar senin spontane insan analizlerini de anlatmış. bak 'ilgi çekmek' deyimini hiç üzerine alınmadın. öyle bir sorunun yokmuş gibi, ilgiye ihtiyacın yokmuş gibi, cool gibi hiç oralı olmadın. neden? çünkü sen 'amaaaan ağabey boşver ya ne yapabilirsin ki?' diye nanemollalardan birisin. sen kimseye laf söyleyemezsin. canını yakamazsın. sövemezsin. sen göte göt diyemezsin. hümanist ibne seni. sıkıcılığın baş kahramanı, sıkıcılığın logistiğini yapan şorolo sensin. sen insanları sıkıcı olmaya iten, kimseyi kendi tarafına çekemeyen, pısırığın tekisin.
-ama ağabey?
başlatma ağabeyinden. yıllardır seni arabulucu olarak gördüler. ne zaman bir anlaşmazlık çıksa, o sıkıcılığın devamını sağlamak için hemencecik tarafları yatıştırmaya, uzlaştırmaya çalıştın pezevenk. herkes arkadaş olsun, herkes iyi geçinsin istedin. ne oldu lan? sonuç nedir? herkes sıkıntıdan marjinal saç stilleri yapmaya başladı. jöle satan bakkallar köşeyi döndüler sayende. sayen de.

Hiç yorum yok: