buzulların erimemesi için alüminyum folyo kullanılmıştır. insan yaşamı karlı marksın öngördüğü şekilde uzatmaları oynuyordur. sahneyi, birtakım insanlar alır, bazılarının derisinin siyah olmasından korkulmakta ve sonucun hüsran olmaması beklenmektedir. kahvehanede çay yudumlayan sezar'ın bilmem kaçıncı kuşaktan varisi süleyman'a göre, dünya kendi etrafında dönmektedir, bizi umursadığı söylenemez. süleyman'ın burnu da sezar'ın burnu kadar büyüktür, o yüzden söyledikleri pek önemlidir efendiler.
karlı marksın dünyaya sadece sakallarıyla kendisini tanıtması, mehmet altan'ın bu imaj üzerinden entelektüel bir görüntü yakaladığını sanmasına içerlenen newton; dünyanın kaderini elmaların belirlediğini öne sürer. çıngar çıkar. tüm mekanik görüşleri elinin tersiyle iten newton, kendini dünyanın merkezindeki insan ilan eder, bu lafı da nasreddin hoca'dan intihaldir. birtakım insanlar, batılı bilginlerin tüm bilimsel buluşları doğululardan yürüttüğünü ileri sürerek çılgın bir imaj sergiler, bu da prim yapar. ama alüminyum folyo? hayır sayın avukat, yeteri kadar kendinizi savunamadınız, yeterince yalan söylememiş olmamanız ne kadar kötü? ya mahkeme salonundaki aciz görüntünüz, doktorun hastayı kaybederkenki kutsi görüntüsüne benzemedi mi? yaşınızdan başınızdan utanın! nasıl da yalan bir görüntü içerisine girdiniz? dünya batıyormuş, fareler... fareler gemiyi terketmiyor beyfendi. avukatları var, hayır diyorlar bu topraklar dedemizden kaldı kesinlikle bırakmayız! fareler, gemiyi terkedemiyor, kaptan kaçıyor. kaptan: kendime jupiterde geniş tavanlı, ahşap döşemeli bir ev buldum; ne haliniz varsa görün. lenin topla işçileri, devrim vaktidir! lenin, tadına baktın mı levyenin? senin yerine sokaktaki kırk yıllık kesk'li amca bakmıştır değil mi? kesk'li amca: alışığız biz, 40 yıldır bu işin içindeyim, panzer görmezsem eylemin başarısız olduğunu düşlüyorum! ya siz sendikasız beyfendi: eylem başarısız kesinlikle, bu çırpınmalar boşuna, biz fareler olarak gemiyi terketmemekle ahmaklık ediyoruz, ben en son mars'ta bir arazi aldım, e-5.5'a çok yakın, işime rahat gidip gelebileceğim, hem şirket arabada veriyor. ya siz: ben de masturbasyon konusunda uzmanlaştım, pluton'dan bana teklifler yağıyor. ya siz: ebenizi sikeyim hepinizin, siz bu dünyayı terkedince ben demirleri toplayıp satacağım, iyi iş var bunda!
alüminyom folyo buzulları elbette eritmeyecekti. sayın meclis üyesi bundan emindi. babam da kendisine güveniyordu, annem de babama güveniyordu.ben de babama güveniyorum. babamın kime güvendiğinin önemi yok. birtakım insanlar bizi eleştiriyor, babadan oğula geçen bir anlayış sözkonusu diye. orospu çocukları ya annem?
sınırda asker, geminin batmasına rağmen ölmüş olmayı ne büyük şeref sayıyordu. tarladaki korkuluktan ölesiye çekinen adam bile, şanlı bir asker oluvermişti, gemiyi batarken yağlamasınlar deyu nöbetteydi.ben parmağımı emiyordum, biliyoruz tüm bunları yeni hikaye yok muydu? orospu çocukları, dinleyin işte. ne kasıyorsunuz? insanlar, yeni masallar istiyordu uyumak için. alüminyum folyo masalı birçoğunu uyutmuştu fakat yine de uyuyamayan, akşamdan 100 tane kahve içmiş şaşkınlar vardı. onlara da bir hikaye lazımdı, levazımcıbaşı karlı kay bir nutuk çekti. fareler peşinden gitti, herkes kendini avutuyordu bir hikayeyle, görmüyorlardı gemi batıyordu! kimisi gemiyi batmaktan kurtaracağını düşünürken, kimileri de iş işten geçti diye kendini teslim etmişti.
süleyman atıldı, çayı bitmişti. kaçalım dedi. süleymanın bu önerisini akıllıca bulmadık. neticede ismi süleyman olan adam da bilinmez hırslar vardır, onun peşinden gitmek bir pazarcıyla alışveriş yaparken ürünü ucuza almaktan daha zordur. süleyman'ın kafasında dolaşan tilkileri, ben siktim! evet, ben hepsinden sıkıldığımı, kendi başıma takılmayı istediğimi haykırdım. ne diyordu bu entelektüller? ritüel falan!
moda sahilinde içmeyi kendime yediremedim. götüm dondu. süleyman'ın moda sahilinde içmeyeceğini, bunu kendine yediremeyeceğini biliyordum, yoksa süleyman ben miydim? hani şu her şeyi bayağı bulan birtakım insanlar! yah, yah.
güzel günler, başkalarından masallar dinlemekte gelmeyecekti. birtakım insanlar bunu anlamıştı sanırım. sonra gidip seviştiler çılgınca. umarsızca.
batak bilir miydin süleyman? ah, bilmezsin çok bayağı çünkü!
karlı marksın dünyaya sadece sakallarıyla kendisini tanıtması, mehmet altan'ın bu imaj üzerinden entelektüel bir görüntü yakaladığını sanmasına içerlenen newton; dünyanın kaderini elmaların belirlediğini öne sürer. çıngar çıkar. tüm mekanik görüşleri elinin tersiyle iten newton, kendini dünyanın merkezindeki insan ilan eder, bu lafı da nasreddin hoca'dan intihaldir. birtakım insanlar, batılı bilginlerin tüm bilimsel buluşları doğululardan yürüttüğünü ileri sürerek çılgın bir imaj sergiler, bu da prim yapar. ama alüminyum folyo? hayır sayın avukat, yeteri kadar kendinizi savunamadınız, yeterince yalan söylememiş olmamanız ne kadar kötü? ya mahkeme salonundaki aciz görüntünüz, doktorun hastayı kaybederkenki kutsi görüntüsüne benzemedi mi? yaşınızdan başınızdan utanın! nasıl da yalan bir görüntü içerisine girdiniz? dünya batıyormuş, fareler... fareler gemiyi terketmiyor beyfendi. avukatları var, hayır diyorlar bu topraklar dedemizden kaldı kesinlikle bırakmayız! fareler, gemiyi terkedemiyor, kaptan kaçıyor. kaptan: kendime jupiterde geniş tavanlı, ahşap döşemeli bir ev buldum; ne haliniz varsa görün. lenin topla işçileri, devrim vaktidir! lenin, tadına baktın mı levyenin? senin yerine sokaktaki kırk yıllık kesk'li amca bakmıştır değil mi? kesk'li amca: alışığız biz, 40 yıldır bu işin içindeyim, panzer görmezsem eylemin başarısız olduğunu düşlüyorum! ya siz sendikasız beyfendi: eylem başarısız kesinlikle, bu çırpınmalar boşuna, biz fareler olarak gemiyi terketmemekle ahmaklık ediyoruz, ben en son mars'ta bir arazi aldım, e-5.5'a çok yakın, işime rahat gidip gelebileceğim, hem şirket arabada veriyor. ya siz: ben de masturbasyon konusunda uzmanlaştım, pluton'dan bana teklifler yağıyor. ya siz: ebenizi sikeyim hepinizin, siz bu dünyayı terkedince ben demirleri toplayıp satacağım, iyi iş var bunda!
alüminyom folyo buzulları elbette eritmeyecekti. sayın meclis üyesi bundan emindi. babam da kendisine güveniyordu, annem de babama güveniyordu.ben de babama güveniyorum. babamın kime güvendiğinin önemi yok. birtakım insanlar bizi eleştiriyor, babadan oğula geçen bir anlayış sözkonusu diye. orospu çocukları ya annem?
sınırda asker, geminin batmasına rağmen ölmüş olmayı ne büyük şeref sayıyordu. tarladaki korkuluktan ölesiye çekinen adam bile, şanlı bir asker oluvermişti, gemiyi batarken yağlamasınlar deyu nöbetteydi.ben parmağımı emiyordum, biliyoruz tüm bunları yeni hikaye yok muydu? orospu çocukları, dinleyin işte. ne kasıyorsunuz? insanlar, yeni masallar istiyordu uyumak için. alüminyum folyo masalı birçoğunu uyutmuştu fakat yine de uyuyamayan, akşamdan 100 tane kahve içmiş şaşkınlar vardı. onlara da bir hikaye lazımdı, levazımcıbaşı karlı kay bir nutuk çekti. fareler peşinden gitti, herkes kendini avutuyordu bir hikayeyle, görmüyorlardı gemi batıyordu! kimisi gemiyi batmaktan kurtaracağını düşünürken, kimileri de iş işten geçti diye kendini teslim etmişti.
süleyman atıldı, çayı bitmişti. kaçalım dedi. süleymanın bu önerisini akıllıca bulmadık. neticede ismi süleyman olan adam da bilinmez hırslar vardır, onun peşinden gitmek bir pazarcıyla alışveriş yaparken ürünü ucuza almaktan daha zordur. süleyman'ın kafasında dolaşan tilkileri, ben siktim! evet, ben hepsinden sıkıldığımı, kendi başıma takılmayı istediğimi haykırdım. ne diyordu bu entelektüller? ritüel falan!
moda sahilinde içmeyi kendime yediremedim. götüm dondu. süleyman'ın moda sahilinde içmeyeceğini, bunu kendine yediremeyeceğini biliyordum, yoksa süleyman ben miydim? hani şu her şeyi bayağı bulan birtakım insanlar! yah, yah.
güzel günler, başkalarından masallar dinlemekte gelmeyecekti. birtakım insanlar bunu anlamıştı sanırım. sonra gidip seviştiler çılgınca. umarsızca.
batak bilir miydin süleyman? ah, bilmezsin çok bayağı çünkü!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder