29 Ağustos 2009 Cumartesi
nice dream
Ah rüyalar gerçek olsa… Ne hoş… Dostlar,ben artık kendimi aştım.Gerçekten bak. Bu öğlen saat 13-14 sıraları huzurlu bir uyku çekerken,bir de rüyamda ne göreyim? Ne gördüğüme inanamayacaksınız!
Radiohead sonunda Türkiye’ye gelmiş. Evet,yapmış bunu. Ben de konserdeyim,nasıl olmuşsa bir de en ön sıralardan bilet almışım.Neyse, konseri izliyoruz falan.Sonra bişeyler oluyor.Sanırım konser bitiyor. Ben en önde tezcanlı gibi şarkılara çok eşlik ettiğimden olsa gerek, Thom Yorke yanıma geliyor,elimden tutup sahneye çıkarıyor,”come on baby,you will sing for me" tarzında bişeyler söylüyor,sonra kolumdan tuttuğu gibi sahnenin arkasına fırlatıyor beni. İşin tuhaf yanı kimse de bunu yadırgamıyor.
Fakat? Sahnenin arkası bir tür mahzene dönüşmüş.Fırlatıldığım yerde benim yaşlarımda birkaç kadın daha oturuyor. Hepsi de üstlerine parlak sahne kıyafetleri giymişler. Ben aralarında bir tişört bi şortla şebek gibi kalıyorum. Sonra bilmediğim dillerde,daha çok da vücut diliyle bu kadınlarla iletişime giriyorum. Duyduklarıma inanamıyorum.Güya Thom turneye gittiği ülkelerde,en önlerde benim gibi şarkı söyleyen,tezcanlı kızları böyle alıp sahne arkasına fırlatıyor,kendine bir nevi müzikal harem kuruyormuş. Biz hepimiz vokalistmişiz. Ama bizi kimse tanımıyormuş :D Yanımda oturan çekik gözlü, Çinli gibi,ama Japon gibi de kıza kısık sesle, “bu Thom da tam ayıymış, gelse insan gibi dese,gel canım bana vokal yap diye,ben zaten tası tarağı toplayıp İngiltere’ye yerleşirdim. Ama bu öyle mi yaptı? Aldı fırlattı beni Kur’an çarpsın.Böyle de olmaz ki canım”, diyorum. Evet,anlamında başını sallıyor kuytu gözlü.
Sonra Thom geliyor yanımıza. “Girls, are you ready" diyor o kurban olduğum İngilizcesiyle.En son fırlatılan ben olduğum halde,en çok ben bağırıyorum “yeeeeess” diye. Sonra ayağa kalkıp yan yana diziliyoruz kızlarla yurttan sesler korosu gibi. Ellerimizde de nota kağıtları falan :D Hep bir ağızdan adete bir orkestra gibi karmapolice söylüyoruz. Fena da değiliz hani. Ara sıra bazılarımız koroda öne çıkıp,birey olmaya çalışır gibi hareketler yapıyor.Ama en çok ben yapıyorum.En sonunda dayanamayıp soluğu sahnenin en önünde alıyorum,mikrofonu Thom’un elinden kapmam da cabası.
Aegean Moonlight derken, Radiohead’a vokal de oldum ya,hadi hayırlısı…
home sweet home
Ahanda buraya,tam buraya yazıyorum ki sevgili dostlar bir gün bir ev alacağım ben.Çok istiyorum ya.Anlatılır gibi değil.Bir insanın mülk sahibi olmayı çok istemesi çok arsızca farkındayım.Mala tamah eden bir kişiliğe de sahip değilim.Çok şükür ki değilim.Ramazan'da yalan konuşmam ben.
Ama,İstanbul'da,mümkünse de beşiktaşta ya da beyoğlu'nda bir ev almayı neden bu kadar çok istediğim konusunda değişik söylentiler var.Söylentilerin kaynağı benim. Düşünüyorum,diyorum ki ev iyidir,garantidir,gönlü hoş tutar.Yarın bir gün başka bir adamın evinde yaşamak düşüncesi çok sinir bozucu.Benimkini bozuyor.Sizi bilemem.İlgilenmem de. Bu yüzden dostlar,ev alalım,içinde yaşayalım,yaşatalım.
28 Ağustos 2009 Cuma
istanbul'a açık mektup 4
Öncelikle belirtmek zorundayım ki bu yıl senden pek bir şey beklemiyorum.Çünkü bu kez zarlar benim elimde orospu.Evet,her şeyi çözdüğüme inanıyorum.Her şeyin farkında vardığımın farkındayım.Uyandım evet. O yüzden daha fazla tehlikeli şiir okuma sus. Kusura bakma ama bu yıl işler böyle yürüyecek işine gelirse.
Ha senden beklediğim tek şey umut olabilir.Onu da sen vermezsin.Zaten artık geç oldu,vermesen de olur. Yalvarsan istemem.Yalvarma!
Yakında görüşeceğiz.
günde kaç insan sıkıntıdan ölüyor?
adil'in araştırmasının grafiği
grafiktede görüldüğü üzre, kış aylarında sıkıntı pek az, insanlar koşuşturup duruyorlar. ekmeklerini kazanıyorlar, aşlarını pişiriyolar, pazar akşamları çocuklarını banyo ediyolar, işte perşembe akşamı günah diye içki içmiyolar adsfsaafsdas. yapıyolar bi şeyler ve zaman geçiyor, fakat grafiktede görüldüğü gibi (coğrafya sorusu gibi) yaz aylarına doğru sıkıntı artıyor ve ölüm sayısı da buna oranla mükemmel bir artış gösteriyor. insanlar yazın neden sıkılıyor?
cemal ağabey: yazın geçmiyor günler, misal akşam 9 olmuş hala mahallenin kadınları balkonda çekirdek çıtlıyor. insanın içi geçiyor.
ayasofya: çok sıcak, kubbemi taşıyamıyorum.
eminönü iskelesi: yazın öğrenciler binmiyor, bak ibneler gelmiyor hiç, hal hatır sormuyolar, böyle yaşlılar biniyo, onlar da iskelesiz inmiyolar, sıkıntıdan arkadan ittiresin geliyo ama sonra lan düşerse diyorsun, birden yaşlı söylenmeleri başlarsa mazallah. yani öyle, balık-ekmek kadar iğrenç kokan bi şey de yok.
brad pitt: yeni filmimde 45 yaşında olduğumu objektiflere belirttim yani. hehehe. yaşlandık lan.
bi de eskiden insanlar sıkıntıdan ölmüyolarmış lan. baksana 2006'da 53 kişi ölmüş hepsi, düşün bi de 1923'lerde falan kimse sıkıntıdan ölmüyomuş, ben olsam ben de ölmezdim, vatan falan kuruyosun abi, vatan kuruyosun böyle sınır çiziyosun bayrak dikiyosun, cama "tadilat var taşınıyoruz" yazıyorsun, ne bileyim yapacak iş çok göründü bana.
dolaba su koyup soğutmak da ne iğrenç bi şey, ne sikik bi şey. gidip içeyim bari.
26 Ağustos 2009 Çarşamba
ROCHE hakkında tarihî bilgi
başlangıç:
Roche Müessesesi 1896 yılında Basel şehrinde Fritz Hoffman-La Roche tarafından kurulmuştur. ilk fabrika, Rhin kıyılarına kadar uzanan ve teşebbüsün ilerde genişlemesine imkân verecek vüs'atde, geniş bir parkın ortasına bina edilmişti.
ilk başarılar:
derin bir alâka ile karşılanan ve bugün ilaç hazinesinin klasik unsurlarınıdan sayılan birkaç ilacın keşfi sayesinde, Müessese süratle ehemmiyet kesbetmiş ve asrımızın daha başlarında milletler arası bir şöhret ihzar etmiştir.
Digalène-Pantopon:
1904'de Prof. Cloëtta ile birlikte çalışma sonunda ortaya konulan şırıngalık ilk tam digitalis müstahzarı (Digalène*), keza Prof. Sahli ile beraber çalışarak 1909'da elde olunan münhâl ve şırıngalık şeklindeki afyon küllî alkolidi (Pantopon*), tıp tarihinde birer olay teşkil etmiştir.
*Alâmeti farika
Vademecum Roche 1953/54, F.Hoffmann-La Roche& CIE, S.A., BASEL/İSVİÇRE
evet, ansiklopedik bilgi girdik, bakalım geri dönüşümü nasıl olacak.
25 Ağustos 2009 Salı
hasta adam
Hemşireler doktordan çok doktorcu olmasın.Artist olmasın."Ne geldin gece gece sahur yapacağıdık" diyemesin. Ağzını kırıcam ya!
Serumlar hemen bitsin.Ama hızlı hızlı damlayıp çarpıntı da yapmasın.İsteklerim bunlar şimdilik.
DeLLy GiRLs //a$ağı fİnLanDiya gEnÇliği//
grup, komünite ya da herhangi bir keşisim kümesinden ölesiye sıkılırım. hele bir de insanların kendilerini bir grubun ayrılmaz parçası gibi hissetmelerine hiç tahammül edemem ki, o da apartman çocuğu oluşumuzdan, daha modernist tanımla kapitalist toplum düzenine tam olarak uyum sağlamış olduğumdan ileri gelir. yanisi bireyciliğimize toz kondurmayan züppeler oluşumuzdan ileri gelir.
neyse lan konuya giremedim yine.
erkeklerin gelişip büyümelerinden sonra dahil olacakları gruplar az çok bellidir: ülkücü çevreye dahil olup standart türkçü donanıma sahip olurlar, müzisyenlerin bulunduğu çevreye dahil olup entelektüalizme dahil olurlar, orta sınıf -gamsızlar- ailelerin suya sabuna dokunmayan çocuklarıyla işbirliği yapıp kariyer yapanlar grubuna dahil olurlar, bir grup da marjinal olarak kalır, onlar da "anarşist + komünist + sosyalist + aktivist" denkleminde bu sıfatlardan birini seçerek kendilerine marjinaller arasında yer bulurlar. bu ayrışmaları hepimiz yaşadık, açıkça söyleyeyim ki ben gamsızlar grubundaydım, ha sanata olan ilgimi yabana atacak değilim fakat gamsız olduğumdan üzerine pek düşmedim dostoyevskilerin.
şimdi kendimize yarattığımız çevreye dahil edeceğimiz hatunlar da vardı. gerçi gamsızlar grubundaki insanların çevresindeki profil bellidir az çok, iyi aile kızları ve muhabbeti nispeten çekilir karakter sahibi hatunlardır bu gruba meyillenenler asdjfsdadf. mesela, şu müzisyenler grubu çok kız götürürdü be hacı, bak o grubun gideri vardı fakat iyi bir gamsız olmanın temel şartı "en son gülen iyi güler" şiarını benimsemektir. yanisi, bu grup kızları kapıyor diye onca birikimi çöpe atacak değildik, ki yeteneksiz ve de yeteneksiz olduğumuzu kabul eden insanlar olduğumuzdan -bazıları kabul etmiyor- kendi hedefimize kilitlenmiştik. hedefimiz neydi sikeyim? üniversiteyi kazanmak, mümkünse iyi bir üniversite kazanmak. ha bu mantık da kendi içinde tutarlı ve tartışılamaz bir orta sınıf gerçeği, gamsızlar gerçeği. bir badak olduğumuzdan dolayı bize kızmayınız ki badaklığı seçen biz değildik, bizzat kader ağlarını örmüştü adsfaksad.
ne pis bir hayatımız oldu be. hiç heyecan yoktu. böyle millet gezip eğlenirken, bizim nadide eğlencemiz bilgisayar oyunları ya da internet sitelerindeki komik yazılardı. onlar da olmasaydı yaşamak istemezdik. ben kıskanç bir insan olduğumdan, "sikerler bu ne biçim hayat lan" deyip az buçuk kıyıdan uzaklara açılmıştım. çevremi genişletmeye karar vermiştim, en nihayetinde lanet olasıca gözlem gücüm sayesinde sevildim, dengesizliğimle de "bu da böyledir" sınıfında kabul gördüm. yaptıklarımın mantığı yoktu, yine canım sıkılıyordu fakat denemiştim dostlarım. en azından denemiştim.
fakat dostlarım ne yazık ki bizler zeki insanlardık, zekanın en büyük dezavantajı da sıkılmaktır. evet, zeki olduğumuz su götürmezdi adfsafjadf -vay vay vay- bundan dolayı sıkılıyorduk. sonuçta seçilmiş insanlar olduğumuz da bir gerçekti, ha derseniz ki o sizin kuruntunuzdu sevgili badaklar seçilmiş olduğunuz falan yalandı, eyvallah derim. ne diyeyim piçler? tüm hayatı siz yaşadınız, biz de bir köşede oturup sizi seyrettik. bize bir gelecek öngörülüyordu ki, olm hakkaten insan yaşamak istemez lan, böyle başarıdan başarıya koşuyorsun, kariyerin oluyor, paran oluyor, araban evin, sıfırdan cilalı bir hayatın oluyor, değişik vazoların oluyor adsjfasaafa kerem görsev'in konserlerini kaçırmıyorsun falan. afedersin ama bir anda umarsızca bira içen arkadaşını özleyesi gelebilir insanın.
neyse, aman da dert yandık.
şu delly girls'lerimize gelelim. olm bunlar yaşıyor mu lan hala? ya söyleyin ki bunlar hala aynı tadı veriyorlar, hala çok popülerler, hala çok seviliyorlar bırakacağım her şeyi. bırakıp gideceğim, saz çalmayı falan öğreneceğim, fikret kızılok olacağım. hayır bu önemli, diyeceksin ki "aş bunları aga artık", hayır aşmayacağım bizzat ben bunların nasıl bir hayat yaşadığını merak ediyorum. hala benden iyi durumdalarsa beni siksinler be. gerçi geçenlerde birini gördüm, bana nazaran çok yaşlı gösteriyordu afdaskfsad. bakıştık, birbirimizin backgroundunu hatırladık, şimdi kim sümsük kim daha orjinal anlamaya çalıştık. açıkçası kendimi bariz üstün gördüm amına koyim. görürüm tabii, göreceğim anasını seveyim, zekiyiz ne de olsa dsafkfasd. yalnız nasıl kandırdılar bizi siz zekisiniz, süpersiniz, amına koyim siz çılgınsınız lan diye. oysa bariz malmışız da haberimiz yokmuş. ha haksızlık etmeyeyim kendime, hala çatır çatır geometri yapabiliyorum. üçgenin iç aCılaRı. -bir ara ters r yapmayı öğreneyim-
deli kızlarımız, ve aynı şekilde deli oğlanlarımız, bir zamanlar hayat size güzeldi, şimdi hayat bize güzel, size nanik :)))))
lan bi gidin lan. cahil geldiniz cahil gideceksiniz şu dünyadan, DeLLy GiRLs olarak öleceksiniz. buna seviniyorum adsjadfja.
22 Ağustos 2009 Cumartesi
bir arkaik meslek liselinin sinevizyonu
meslek lisesine başladığında, -her an bir başlangıçtır- demokrat parti iktidardaydı. köylüler adnan menderes'i çok seviyorlardı, aynı gelenekten gelen süleyman demirel'i de çok sevmişti köylüler. hala köylerde demokrat parti geleneği devam eder. o zaman ülkemizde maket bıçağı bulunmadığından, traş bıçaklarını ince bir tahtaya özenle saplayan arkaik ağabey kollarına façalar atıyordu. o zaman sanırsam ecevit iktidar'dan ayağı kayarak düşmüş olabilir. ülkemizde margarinin adı sana yağ'dır o zamanlar. şeker bulmak güç olduğundan, halkımız gaz lambasıyla ısınmaktadır. o zamanlar ülkemizde gömlek pantolonun dışarısına çıkarılmadığı için, ceketin yakaları dikilmediği içindir ki arkaik ağabey'in donanımı eksik bir o kadar da chp'liydi.
nirvana dağılmış, kurt cobain yeni doğmuştu. herhalde ilk anayasamız o dönemlerde magna kartel esas alınarak hazırlandığından gümrükten geçememişti. fakar arkaik ilk kez ingilizce öğretmeninin götüne bakarak penisini sıvazlamıştı. demek ki bir kademe daha atlamıştı. trt yayından kaldırılmış, final dersaneleri 5 birinci çıkaramaz olmuştu, çünkü neden "öss sınavı" kaldırılmıştı ve öss sınavı hakkında mizah üretimi de jilet gibi kesilmişti. arkaik'in çift yan bağları bir sokak koşusunda, bir fakiri kovalarken aniden kopmuştu. arkaik fakirden haraç alamamış aynı zamanda eMaR'a verdiği para da cabası olmuştu. acıbadem hastanesi'nde tuncay şanlı'nın alnını operasyonla alan doktorla arasında şöyle bir muhabbet geçmişti "çift yan bağlarını bir fakir için hiç ettiğine inanamıyorum arkaik" demişti doktor, arkaikse "böylelerinde para olur aga" diye eklemişti. doktor sinirlenip arkaik'in sol beyin lobunu almıştı.
bir voleybol maçında, sevgilisinden yeni ayrılan şişman şebofan bir kıza bağırarak artisleşen arkaik, kızın ağladığını görünce "bakın amınakoyim bir kızı ağlattım, şimdi kaçıncı leveldayım callahan" diye kameralara oynamıştı. türkiye işçi partisi meclise çetin altan'ı sokmuştu, talat aydemir asılmıştı. arkaik orospu evladı olma yolunda ilerliyordu, alparslan türkeş ne çirkin bir adamdı be!
okul müdürü master of puppets'ın çıkış tarihine denk gelecek bir biçimde görevden alınmış, onun yerine tabii ki yeni okul müdürü atanmıştı, o da nirvana'nın solisti kurt cobain ölene kadar görevde kalmıştı. saçları vardı. arkaik, ilk kez yılmaz erdoğan'ın bir şiirini youtube'dan dinleyerek kendinden geçercesine otuzbir çekmişti. hayat arkaik'in gözyaşlarına gözyaşı, angutluğuna engin andıçlık katıyordu.
arkaik fakirdi. çok şey bilmesine ve çok şey görmesine gerek yoktu. arthur rimbaud tüm parasını cuma'ya bırakmıştı. arkaik dönemdaşı picasso'ya nazaran daha ilkel bir hayat yaşamıştı ama youtube hala mahkeme kararıyla engelliydi. arkaik orospu evladlığı yaparak youtube'a değişik hilelerle girerken, marduk gelirken, deniz baykal'ın cıvası biterken, bugün okunan gazetelerin tirajı küba'yı geçemezken, diyalektik aşkına, zeus aşkına, monarşi, zencileyin aşkına, farid farjad aşkına; hu diyelim pir aşkına!
selim kanserler, aklıselim virusler, bakteri gibi üreyen çinliler devrinde, arkaik disipline verilmişti. level 11! disiplin kuralları, kura ile kaan kural tarafından belirleniyordu -aynı cümle içinde birden çok vedat özdemiroğlu-. "bir daha ki sefere seferi haline bakılmaksızın, gözünün yaşına bakılmayacak" denilmişti arkaik'e. ülkücü tarih hocası, arkaik'e destek çıkmıştı. uğur mumcu'nun vurulduğu seneydi.
nana nana naaaaaaaaaaaaaaaaaa naaannnanananannanan
okulun önünde ilk yumruğu vuran kavgayı kazanıyordu. bir meslek lisesinden tonlarca adam ve arkaik, arka sıralardaki yerlerini garantilemek üçün; mohaç'ta süleyman'a kafa tutuyorlardı. polis acımadı. süleyman acımadı. bir gece, bir geceden evvel, binbir gece arkaik evden alındı, nezarethaneye bırakıldı. annesi arkasından, anneler arkadan, "acıkma yemek vermezler" dedi. arkaik, anasının kuzusu, meslek lisesinin kurdu arkaik! heyhat bre orospu çocuğu! duygusala bağlanmayasın!
creed dağıldı, hristiyan rock rüzgarı dindi. geçti, gitti, bitti, arkaik liseden atıldı. en son bir mandıra baskınında, arkaik'i evinden alan yedi arkaikvariadam, arkaik'i bir ağaca astılar. ölümü sadece bizim sokağın bir kaç sokak ötesindeydi, korkusu ve imgelemi kapıkomşumuzdu. o gün bir adnan menderes asılır gibi sevindi mahalle, chp'licesine!
oh my god!
samimi çift
-erikli mi alalım hamidiye mi?
-hamidiye olsun. ismi güven veriyor insana, geçmişten bir şeyler çağrıştırıyor. tıpki asur kahvesi gibi, soyadı danişment olan birine saygı duymak gibi.
-amma da uzattın ya. hamidiye söylüyorum tamam.
-uzatmadım.
-hep böyle gereksiz uzatıyorsun lafı canımı sıkıyorsun. bir şey de diyemiyorum ayıp olur diye fakat sen ne romantik bir entelektüel adam çıktın be! ha bu bana ne kattı? romantik entelektüel sevgilin olmayacak arkadaşım!
-ne bu şimdi? hayatımız "bu mu olsun şu mu olsun?" sorusu üzerinde ilerliyor. "akşam şurda mı yemek yiyelim burda mı?" diye soruların var. benim de tek cevabım "burda olsun". bu ne be?
-sen ne anlatmak istiyorsun sabahtan beri?
-iletişimimiz sıfırın altında buz gibi diyorum. iyice gösterişe kaçmaya başladık, birbirimizi bir meta olarak görür olduk. mesela sen tam bir süs köpeği gibi oldun, şu haline bak, ya allah aşkına şu haline bak bi ya. her gün takıp takıştırıyorsun, hep bir yerlerde randevumuz falan oluyor, sonra da o saçları gıcık sarı -orta sınıf aile sarısı- arkadaşlarına "dün akşamın özetini" anlatıyorsun.
-sen iyice tozuttun. bak iyice tozuttun, kendine gel be adam, paramız var, evet paramız var, mental seviye olarak birbirimiz için idealiz, birbirimizi anca paklarız, davetler de olmasa, şu akşam gezmeleri de olmasa çekilecek adam değilsin. ha ben de çekilecek kadın değilim vesselam. çaktırmamaya çalışıyoruz işte. baksana halimize muhabbet edecek konu bulamıyoruz, hemen muhabettimiz "ay emre'nin akşamki hali neydi öyle ya"ya kayıyor. inan ben de engelleyemiyorum bunu. korkuyorum açıkçası.
-oha! acayip bir farkındalık geliştirmişsin bravo sana. vallahi bravo, bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün. yani şimdi biz tüm bunlara mecbur muyuz?
-değil miyiz?
-erikli de olabilir.
-erikli söylüyorum o zaman.
yarrock festivali!
Şimdi İzmir Foça'da bir rock festivali oldu. Konuyla ilgili olduğumdan,biraz da can sıkıntısından söz konusu festivale ben de gitmek istiyordum fakat nasip olmadı. Ama giden bir arkadaşımdan aldığım duyumlarla sarsıldım,hala kendime gelemedim.
Festivalde kedi kesmişler lan! Bildiğin kediyi kesmişler işte.Hem de 14 tane! Kıçımın satanistleri.Vallahi bir Pentagram göstermeye gelmiyor ha bunlara. Bildiğin yamyam olmuşlar.
Bir diğer vaka ki,bu öyle espriyle şununla bununla geçiştirilecek gibi değil, 7 kişinin kamp alanında bir kadına tecavüz etmesi.Birşey söylemeye gerek yok bu durumla ilgili aslında. Bir daha alternatif gençliğin,özgür eğlencenin,dostluğun adresi olarak rock festivalleri gösterilmesin yeterli olur sanırım.
21 Ağustos 2009 Cuma
alternatif msn nickleri
19 Ağustos 2009 Çarşamba
sinir stres sahibi insan olduk anasını seveyim
dur bari yazı yazayım da biraz olsun rahatlayayım. kendimle konuşur oldum bugünlerde. sefil oldum, kurt oldum, kuş oldum be. artık "boş zamanlarınızda ne yaparsınız?" sorusuna "milliyet foto galeriyi geziyorum" diye cevap vereceğim. ha neden? şundan dolayı, akşama kadar çalışan insanların o kadar boş vakti oluyormuş ki bazı sektörlerde, -sadece bazı sektörlerde- her şeyi yapsan da, kendini sürekli meşgul etsen de boş bir zaman kalıyor. öyle kısacık bir zaman da değil, bir lost bölümü bitirilir o arada asdfjsad. 42 dakika lan.
milliyet fotogaleri'de genelde göğüse önem verildiğini gördüm. anlamıyorum abi bir göğüse neden bu kadar kafayı takarsın? nedir yani bunun açıklaması? bir dönem de popo yaygındı. böyle "angela merkel helsinki'deydi, evet tahmin ettiğiniz gibi poposu da oradaydı. tıklayın piçler" haberleri gırla gidiyordu. öyle bir dil kullanılıyor ki, hani merak edip tıklayasın geliyor bazen, tıklıyorsun elinde sonunda konu göğüs ve popoya geliyor. illa ki son anda bir atraksiyon olacak, çakal gazete çalışanı abazayı da sevindirmek üçün oraya bir popo resmi koyacak, illa ki o koyacak.
ulan işin garibi halen deniz akkaya'nın görmediğim bikinili fotograflarıyla karşılaşıyorum, arşivimdeki deniz akkaya fotograflarına ekliyorum hemen. -asdfsajd yok öyle bir şey-
hürriyet kelebek var mesela, o da iyidir. radikal galeri var ki, bu adamlar da kıl mıdır nedir, oraya popo koymuyorlar arkadaş. hani alışıyorsun milliyetten falan popo görmeye en alakasız yerde, radikal'de 25 resim tıklayıp popo göremeyince "eeeeeee sikerler bu ne lan?" deyip başka zamazingolara yol alıyorsun.
fotogaleri olayı da insanları abaza yerine koyan bir embesil tarafından hazırlanıyor, bak orası kesin. bir brezilyalı fotosu düştüğünde bu arkadaşın eline, hemen ekliyor bir kaç tane de yanına foto koyuyor al sana popolu galeri.
ya neyse ben bunlardan bahsetmeyecektim. geçerken değineyim dedim. nasıl mallaştığımdan bahsedecektim. he ondan bahsedecektim. dur bahsedeyim:
ben bir şey öğrenemeyince ya da kendime yeni ilgi alanı bulamayınca gerilen, strese giren bir insanım. bazen istiyorum ki vikipedi'yi ağzıma versinler, böyle ekşi'yi götüme sokayım, rus edebiyatı külliyatını koltukaltıma versinler bu tarz olaylar olsun istiyorum yani. yahu arkadaşım, böyle meraklı bir insan olunca da yaşanmıyor lan. artık o merak yanlış yerlere kayıyor. geçen kendimi tokatladım. napiyon olm sen falan dedim kendime. o sırada ne yapıyordum? psikopat gibi dedikodu yapan insanları dinliyordum. -dinlemesi kimi zaman zevkli tamam- manyaklaşmak budur işte. solitaire falan oynuyor, mayın tarlası'nda bir adam/kadın seviyordum. hay allam ya.
zaman geçmiyor, hiç öyle şeyapmayın geçmiyor.
yanisi bazen "lan ne bok yiyoruz biz burda?" dediğim oluyor. çünkü sürekli aynı yerde durduğumda, bir gıdım ilerleyemediğimde çok stresleniyorum ki ben aynı şeyi iki kere söylemeye üşenecek kadar kendimi tekrar etme özürlü bir insanım. özür dilerim adsafajsf.
ara sıra hadi bir çılgınlık yapalım deyip mizah dergisi alıyorum "güldürün beni piçler" diyorum, fakat mizahın bile giriş-gelişme-sonucunu tahmin ettiğimden, bazı komikliklere duyarsızlaştığımdan, asık suratla mizah dergisi okuyan sikko entelektüel ağabeylere benziyorum. diyorum ki bu sefer yeni bir şeyler yapılmıştır illa ki. bakıyorum millet hala aynı esprileri dayamış, yine de mal gibi okuyorsun ya o kötü. bırakamıyorsun dergiyi, para verdin sonuçta adsfsajdjda sike sike okuyacaksın.
yukarda anlattıklarım da stres ve sinir sahibi olmam konusunu aydınlatmıyor asdfjsad. ilerde daha az ve öz, konuyu daha az örneklendirerek kendimi ifade edebilirim umarım. umarım kendimi ifade ederken milliyet fotogaleri'den bahsetmem :)))))999 yalınız müptelası oldum anasını seveyim. tabi ki dünyanın en yakışıklı 50 erkeğini siz de benim kadr merak ediyorsunuz di mi lan? lan??
18 Ağustos 2009 Salı
se-le-na
Ah içimdeki bu acıyı,bu çaresizliği,bu zavallı yüreciğimi size nasıl anlatayım dostlar? İnsanın yalnız olduğunu anladığı anlar diye bir anket sorusu şeysi var ya,bugün onun en net cevabını buldum.Çünkü Selena’yı izledim. Sevgili,hoş,güzel ve sarışın selena ;)
Selena’nın bu haftaki ve final konusu dünyaya dev bir meteorun düşeceği haberi ve akabinde gelişenlerdi. Meteorun düşmesine 24 saatlik süre kala herkes sevdiğinin kollarına koşuyordu son gününü geçirmek için.Arsız piçler!
Sonrasında beni bir düşünce aldı dostlarım.Ahahhahaa..Dünyaya meteor çarpsa,benim gidip de kollarına sarılacağım,ne bileyim bir takım hareketler yapacağım bir sevgilim bile yoktu lan! Olm bu nasıl bir eziklik! Bu nasıl bir kesatlık! Resmen büyük kıtlık dönemini yaşıyormuşum da haberim yokmuş. Ahhahahhaa.. Bir de böyle gamsız köpek gibi ağlanacak halime gülüyorum ya,Allah benim belamı versin!
Gerçi n’olurdu böyle bir durum gerçek olsaydı? Dünyaya meteor çarpacak olsaydı ve 24 saat kalsaydı çarpmasına? Lan herkes birbirine saldırmaz mıydı zaten :D Hele ki güzel yurdumuzu hiç düşünemiyorum.Zırtlanlar ömürlerinin en güzel 24 saatini geçirirdi Kur’an çarpsın. Biz de karambole gelirdik o arada,bişeyler olurdu.Belki de,neyse…
Güzelmiş,bunu hemen roman konusu yapayım.
dost hayatı
Aile dostu ne demek? Dün gece bunu düşündüm. İlginç bir kavram.Feodal aile yapısına bakarak düşünürsek,aile reisi baba olarak kabul edilirse,bu aile dostu babanın dostu mudur acaba?
Bütün ailenin üyelerinin tek tek dostu desek,bu imkansız.benim arkadaşlarımla babamın da arkadaş olduğunu hayal dahi edemiyorum.Allah muhafaza.
Eğer aile üyelerinden sadece birinin dostuysa ve bu dostluk zamanla ferdlerin hepsine yayılıyorsa da ben hayatımda böyle bir saçmalık duymadım,olmaz.
En mantıklısı şu ki,bu da kendi içinde çelişkiler içeriyor,bu aile dostları ailenin topluca gittikleri bir yerde(tatilde mesela) dost oldukları,dost hayatı yaşadıkları bir başka ailedir. Aile üyeleri bire bir eşleşme şeklinde birbirleriyle dost olurlar.
O değil de bizim hiç aile dostumuz da yok a.q! Off ya…
tenkit
Neymiş efendim kadınların muayyen zamanlarındaki sancıları kesermiş.Ulan kesiyor da bana mı kesiyor sanki! Tamam sancıyı kesiyor olabilir,ama regli de kesiyor ki bu hiç sağlıklı bir durum değil.Değil mi dostlarım? Bu durumlarda majezik ve arveles tarzı zararlı gibi,ama iyi gibi de ilaçları kullanmak gerek.evet.
Siyatiğe de iyi geliyormuş.bu konuda malumatım yok maalesef.
Ayrıca o resimdeki tipler ne lan! :D Konuşma baloncuğunu çıkaran kadın niye ağlıyo ya,biri beni aydınlatsın çıldırıcam burada :D
(ayrıca komisyon mu alıyorsun sen napıyorsun olm :D )
16 Ağustos 2009 Pazar
basından:bunun hiçbir önemi yok
bunlar hakan günday'ın web sitesindeki şekillerden çıkan yazılar.fareyi gezdiriyorsunuz,tıklıyorsunuz "bunun hiçbir önemi yok" yazıyo. Lan madem önemi yok,niye yazdın lavuk! Ya,hakikaten bu kitap okumam,okuyanı da sevmem adamlarını ağzını burnunu kırarcasına dövmek istiyorum.Hem deli gibi etkilemek isteyip de,bir taraftan da s.kimde değilsiniz mesajları vermek de ne demek ya!
peki benim bunca handikapa rağmen okuduğum çok az kitaptan 'piç'ten aldığım tadı almam?
www.hakangunday.com
orta anadolu yöresinden iç burkan bir türkü
sivas kangal köpeğinin göğsünde yumuşatılmış ergen poposu gözlerimizin önünde yırtık donla koşuşturuyordu. ben yüce alişan ve arkadaşım yüce dark-angel-zekiye ile sahilde oturmuş kahkahalar atıyorduk. böyle tesadüfi olaylar üzerine yapılan dangalakça yorumlar, gırla giden espriler dark-angel-zekiye'yle bizi birbirimize yakınlaştırmıştı. birayı ağzından püskürtmüş "puhahahah zuhahaha" diye gülen dark-angel'in göğüs dekoltesine baktım uzun süre. anladım ki göğüs dekoltesi yokmuş. asdfasjfdsad.
dark-angel ile tanışmamızın üzerinden 1 ay geçiyordu, msn'de uzun uzun konuşmalarımızın ardından bir randevu koparabilmiştim. şöyle olmuştu "sahilde iki bira içmek ne güzel olurdu hea" diye oltayı atmıştım. "hangi sahil?" diye sorması elzemdi ve sordu. "moda sahili" dedim. başka sahil bilmem ben, başka sahil tanımam dedim. sürekli takıldığım mekanlara olan hakimiyetimi moda sahilinde dark-angel'a kanıtlayacaktım adsfajasd.
beşiktaş iskelesinde buluşmuştuk. haldun taner'i tercih etmememin sebebi orası da bozdu be aga. eskiden orda iyi bekleşilirdi ama şimdi bekleşilmiyor çok bozdu dedim. ":S" yazdı gönderdi utanmadan zekasız. alay geçiyordum, bir'alay geçiyordu. msn'de nasıl da kendimden emin çılgın atıyordum, egoların egosuna sahiptim. vay efendim afrodit gelse belini incitmeden şeyapardım.
kadıköy iskelesinin önündeki büfeden çekirdeklerimizi aldık. önceden biraları da almıştım ben, çantamda duruyorlardı. belim ıslanmıştı mina koyim. çekirdeği iyi akıl etmiştim ha, çekirdek insanın çenesini açıyordu. uzun uzun susmayalım diye, arada çekirdekleri bunun üstüne atarak sempatiklik de yaparım dedim içimden. çekirdek ki insanın en büyük dostu.
sahilde yer seçtik. her taşa oturmayız dedi dark-angel. "biz her taşa oturmayız alişan bey!" dedi. ben de "her taşa oturulmaz dark-angel, ummadık taş kazandibi" dedim. güya kemal sunal taklidi yapacaktım, gülmedi zekasız. aramızda bir karış mesafeyle oturduk, oturken kolumdan tuttu, dengesini bulduktan sonra poposunu bıraktı taşlara. dedi "alişan bey iyi oldu geldiğimiz evde sıkılıyordum". dedim "dark-angel geçelim bu fasılı, içelim biraları". terslendim biraz, ama sonuçta şeyine takmadı. birasını şöpürtetti. bu da onun tarzıdır diyerek ikinci kez terslemeyeyim dedim.
"götüm ağrıdı ya" dedi. "hohohoho ilk yasaklı kelimeyi sen kullandın, böylece daha samimi olduk biz artık, birazdan ben de bir şey anlatırken 'sikicem ya' diyeceğim, sen de hiç pozunu bozmayacaksın" dedim. "lan sus iki dakika fırat budacı kılıklı şerefsiz" dedi bana. "sus lan klişe tespitçisi kıl" dedim. gülüştük. çünkü ikimizin de ekşi kültürü vardı. EkŞi SözLük.
aynı kafayı yaşadığımız belli oluyordu. alişan'la dark-angel olarak sanal kimliklerimizle bira yudumlamak hakkımızdı. o an orda callahan olarak bulunmak istemezdim. sonuçta callahan başka biri, alişan daha da başka biriydi. ama dark-angel gerçekliğe yaklaşmak için başını dizime koydu, bira çarptı biraz dedi. daha ikinci biradaydık fekat çarpıyorsa çarpıyordur dedim. sonra şarkılar söylemeye başladık. sonra kolumu saçlarını geriye atarak boynuna doladım. "bak" dedim, "biz artık sanırım herhalde galiba lan sevgili olduk" afdafasjdfajsfd. "sevgili olmanın amına koyim sana bir şey olmasın" dedi. sonra beni öptü. "alişan bey, ben küfür eden, bira içen bir kızım, rahatım lan demeyeceğim sana, gayet ortada olan şeyi sana söylemek kadar saçma bi şey yok" dedi. "hay skeyim duygusala gireceksen vites düşür" dedim. "ama birinin bu iç dökme faslını yapması gerek piç" dedi. "dök o zaman, hadi başladın bitir de öpüşelim artık" dedim.
"o halde öpüşelim bırak bu prosödürü lan" dedi. sonrası asdfjasfdsad bilinen şeyler. bilineni söylemek bizim gibi zibidiler için can sıkıntısıdır ey yüce romalılar! [ay romalılar klişesi]
birkaç gün sonra hiç görüşmeme kararı aldık. hızlı yAşA GenÇ öL. LOL.
plaza çıkışında mercedesleriyle bekleşen adamların kadınları
her daim yeraltı edebiyatı ilgimi çekiyor fakat okumuyorum. aramızdaki mistik etkileşime rağmen ilgimi oraya kanalize etmiyorum. bazı şeyler var beni yeraltından gökyüzüne taşıyor. bir türlü plaza ile düzensizlik arasında seçim yapamıyorum. düzenli bir düzensiz oluyorum. fakat düzensizliğimi de düzenlemeye çalışarak iyice absürt bir hal alıyorum. benim gözlerimi yerinden fırlatan bir şey var, bu imge bir türlü gitmiyor gözümün önünden: ben bir plaza sarışını gördüğümde şunca yaşantımı onu elde etmek için geçirdiğimi ve ona sahip olmak için her türlü yükün altından kalkacağımı biliyorum ve bu kompleksli tutkuyu engelleyemiyorum. ya o kadın benim olacak, ya da ben hiçbir şey olacağım. o kadının imgesine sahip olmak bile benim ne için çabaladığımla alakalı. iş çıkışı bir plaza sarışınıyla bir kafede bir şeyler içip akşam eve dönmüş olmaktan çok mutlu olacağım kesin. aynı zamanda o kadını elde etmiş olmanın verdiği haklı gururla da yaşantımın kalitesinin arttığını düşünüyor olacağım.
ama o kadın imajının tam zıddı kadınlara yöneliyorum istemeyerek. uzanamadığın ciğere... bana öyle geliyor ki bir tikky kızı da elde tutmak benim egomu şişerecek. yanımda barby bebek gibi duran, bir takım komutlarla hareket eden, yürü dediğinde yürüyen, ağla dediğinde ağlayan bu protipteki bir kızı elde tutabiliyor olmam demek... ne demekti lan? adsajfasj bu imgesel ve simgesel olayın içinden çıkamadığım zamanlar oluyor. lan diyorum benim donanımım yetersiz mi ki bu kızlarla aramda hiçbir iletişim yok? düşünüyorum, onlara bok atınca, onları önemsemeyince, onlardan uzak durdukça aramızdaki uçurumu onların ulaşılmazlığı lehine açıyorum. sonra da oturup hayvanlar gibi "adsafjasdfa olm bu garılar leş lan" diyorum. ama o imge gitmiyor yine de. bazen diyorum, olm salak ayağına yat, şunlardan birine yazıl, tavla sonra da kaç git. böyle bir mallık yap, anlamsızlaş bir kerecik lan ne olacak diyorum.
ben nike şapkalı her kızın kafasının içinden neler geçiyor çok merak ederim. fakat düzleştirilmiş saçları kabarasıcılarla hiçbir ortak noktamız olmadığından bir muhabbet çevirebilmiş değilim asdjfasjf. lan bir yandan da üzülüyorum, hayat ne garip falan diyorum, birtakım insanlarla herhangi bir enformasyonum yok diyorum. sadece diyorum. bir şey yaptığım olmuyor.
mesela bu plaza sarışını diye tabir ettiğim kadın türü de, işte ben 20li yaşların sonlarına doğru geldiğimde, "ideal evlenilecek kadınlar" olacaklar. bronzlaşmış tenleriyle, bakımlı ciltleriyle, popolarını dışarda bırakan kumaş pantolonlarıyla "ehehehe ağabey bu kızla otur konuş anlaşabilirsin belki" diye çöpçatanlar tarafından bana sunulacak kadınlar işte. işin garibi bu kadınlara karşı kompleksim var, yani onların yanından kolumu koyacak yer bile bulamam ben. çalışan kadından it gibi korkarım fakat bu korkunun altında yatan şey kesinlikle modernizasyonla alakalı değil. sınıfsal bir eziklik de değil, entelektüel yetersizlik hiç değil, nasıl desem orda bir şey eksik lan. ben bu kadınları hazmedemiyorum çünkü bana zekasız geliyorlar adsjfasdasd. zekasız evet. "hmm evet öyle yaa ah canım vışşşş" gibi laflarla bu garılarla üç gün muhabbet edebileceğimi biliyorum, ama ben bu garılarla konuşurken taşşak muhabbeti dışında herhangi bir muhabbet çevirememekten sıkılıyorum. hani arkadaşım ne anlatacaksın buna? meltem'ın emre'si var ya ne yapmış diyen bir kadının iç dünyasına girip onunla nasıl baş edeceksin? partiden partiye, eğlenceden eğlenceye, danstan dansa giden bir kadının yanında "ya sevmem öyle şeyleri" diyen bir insan olarak nasıl barınacaksın? "içerim ben bu akşam" eşliğinde hayatın anlamını bulan, keyiflenen, sıradan dertlerini üstünden atan kadınlarla hangi zeminde buluşup da bir denge yakalayacaksın? asdasjdfjasd hemzemin de ağabey.
olm hakkaten nasıl olacak bu iş? düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. çevreme bakınıyorum, hani elinde sonunda bu kadınların arasına gireceğim. istemesem de bunlar çevremde olacak. belki iş arkadaşım falan olacaklar, ne yapacaksın bu durumda? o isyankar, toplumdışı kişiliğinle ne kadar dikkat çekeceksin? onu geçtim, bunlar sana iki günde "kendini beğenmiş züppe" derler. evet kendini bunlardan üstün görebilirsin, ama asla "kendini beğenmiş züppe" olmak istemezsin. bu sıfatla yaşanmaz lan. ben artık karar verdim, bu kadınlarla iletişimimi kuvvetli tutacağım. bunların dertleriyle falan ilgileneceğim, bunlar ne yer, nerde konaklar, ne zaman tamire götürülür, ne zaman yedeklenir, ne zaman şarj edilir öğrenmem gerekiyor. hakkaten asdfafsdjas. mesela lisede seda diye bir kız vardı, okula taksiyle gelip giderdi, böyle oturup bunla konuşunca muhabbet hep şöyle oluyordu "hakanla şuraya gittik, hakan beni akşam eve bıraktı, soner diye biri beni seviyomuş, atakan anneme seda ne yapıyor diye sormuş, ece'yle bu aralar küsüz, osman hoca tam bir abaza ya" diye dravdan konuşuyordu. şimdi hakan'dan bana ne diye düşünen bir insanım ben. it gibi de sıkılırım yakın çevresini sanki biz tanıyormuşuz gibi anlatan zerzevatlardan. hayır soruyorum bak atakan kim olm? atakan'ın benim hayatımda ne işi var? eeeeeee yeter lan.
en nihayetinde üzülüyorum tüm bunlara cidden. hayır ülkemiz kızlarına yarısından fazlasının sahip olduğu profile karşı ciddi bir tavır koymak hiç hoş değil. hanisi insan bir kere de "callahan lan ben saçma bir insan mıyım?" diye sorar. sormuyorlar. hani sorsan "eheheh çok da skimdeydi afedersin" derler, fakat işte yarılma noktamız da bu. bunların alıcısı var, arz talep meselesi, "çok da tın senin böyle gevezelik etmen" dese saygı duymak zorunda kalacağım. evet bunlara çok talep var.
plaza sarışını üzgünüm konuşacak bir şeyimiz yok lan. ilerde umarım karşıma çıkmazsın. hell bloody yeah.
Beni bu konur sokak mahvetti dostlarım.Beni konur sokak'ın standları,marşları,sakallıları mahvetti.Kolay mı bunca sene,onca emek... Yarılan kaşlar,eve gönderilen tutanaklar,tehditler,karanfiller...
bu sabah bir uyandım ki ne göreyim ayol?Ben yataktan kalkmadan sol yumruğum havaya kalkmış partisan'ı söylüyor.Mitralyöz,mitralyöz diyor heyecanla atan yüreciğim.Sanki kızıl bayrakla bezeli tüm bedenim ve inancım,direncimin muştusu olmuş (kusucam)
Çok Grup Yorum dinlemeyin.Beni de,kendinizi de yakmayın.
gerilim
zaman:simple progressive time
yer:bizim evin balkonu
oyuncular:annem,ben ve birkaç çığlık maskeli korku figürü
senaryo:genç kız sigara içmek için sinsi ve temkinli adımlarla balkona çıkar.mp3ünü açtığı için dışardan gelen seslere karşı duyarsızdır.bu nedenle yaklaşan annenin küfür ve cık cık cık içerikli yaklaşma seslerini duymaz.yavaş yavaş balkonun perdesi aralanır,kapının kolu çevrilir,anne balkon kapısından kafasını uzatır:
-Tı allah senin cezanı vermesin,halına da yanmazsın,zıkkım içesice temalarını içeren bedduaları dinlenir,sigara söndürülür,boyun bükülür,içeri girilir.kapalı alanlarda da,evin balkonunda da sigara içemez insan.hayata küser.
14 Ağustos 2009 Cuma
yorum yok,gerçekten yok
Islamı hayat nizamı olarak seçen, bu nizamı tavizsiz bir şekilde
yasamaya çalısandır.
Türk olmanın gururunu faziletiyle bütünleştiren, Türk-İslam Ülküsü'nü
yaşayandir.
Günü birlik siyasi menfaatleri aşarak, asırlar sonrasını görebilen
ve asırlar sonrasi için hazırlık yapan insandir.
Allah için seven, Allah için savaşan, Allah'ın rızasına koşan,
Allah nızamı için yanan, Allah için bugzeden kahramandır.
Semalarda dalga dalga yayılan ezan susmasın diyerek toprağın kara bağrına
düşen candır.
Kimi zaman Derviş Yunus, kimi zaman Yavuz, kimi zaman surlarda
üçhilalli sancak elinde Ulubatlı Hasan'dır... "Ben" i aşarak, "biz" diyerek
nefsini kör kuyulara, çikarmamak üzere atandır.
Dağlarıyla, taşlarıyla,ırmaklarıyla, ovalariyla ve yollarıyla
bir kara parçasını vatan yapandır.
Türklük deyince 300 milyonluk Türk Dünyasını kucaklayan, anne şevkatiyle
evlatlarını bagrına basan;kimi yerde Kıbrıs, Kırım,
Kırıiz; kimi yerde Bişkek, Bakü,Kerkük, Dogu Türkistan... velhaıl
kocaman bir vatandir.
En zor şartlarda, en buhranlı zamanlarda, en müşkül alanlarda, Türk'e yol
gösteren,akıl veren, umut olan Dede Korkut Han'dır.
Haksızlık karşısında susmaya,davasinda taviz vermeye, korkaklığı,
pişirikliği, nemelazımcılığı,lügatınden çıkarıp atandır.
Yiğidin başında KÜRŞAD, il derleyip vatan tutan ILTERIS, bilgelikte
TONYUKUK, AKSEMSEDDIN, Malazgirt Ovasinda ak kefen içerisinde
ALPARSLAN' dır.
Türk'ün töresini, Türk'ün ilini islamla yoguran,Islamla kaynaştıran,
Ahmed Yesevi Ocağında kaynayan, pişen, kavrulandır.
Bir bozkurt esaret zincirlerini kırandır.
Liderine, ocağına, fikir sistemine bağlı, tefrikaya çanak tutmayandır.
Rehberi iki cihan serveri (sav),kaynagı, ilhami, düsturu Kur'andan alandır..
Ülkücü budur.. Ülkücü budur...Ülkücü budur..
Bunun dışındakiler küllü yalandır...
www.ulkucutavir.com
şakaklarımda jiletler
13 Ağustos 2009 Perşembe
ekşi
Biri hayrına el atsın da şu entry sayısını 10'a tamamlayalım bari.Rezillik diz boyu hafız :D
the poor stay poor, the rich get rich
şimdi reklamlar
Dostlar,
Tirajı onbinlere varan,edebiyat dünyasına yeni bir soluk getiren,sizi fenafillah eden sevimli dergimiz Ahkam'ın blog sayfası yenilendi.Evet,yanlış duymadınız.Artık derginin ikinci sayısına da internetten ulaşabilirsiniz.Hadi gene iyisiniz ;)
Bakın yukarda beyaz beyaz başlıklar var yan yana,orda ahkam yazıyor.Tıklayın bence.
yeni bir şey söyleyemiyoruz bari söylediklerimizi geri alalım
yalınız şu var:
insan sigara paketi gördüğünde pavlov'un köpeğine dönüşüyor. ağzım falan sulanıyor arkadaş. oram buram oynuyor. NE OLUYOR ORAN BURAN OYNUYOR HEY HEY. vay mina koyim.
yine hüzün,yine yalnızlık,yine sen...
Günlerin köpüğü birikmiş üzerime...Silkelenip,kendi Araf'ıma misafir etmeliyim onu...Varolmanın dayanılmaz hafifliğini hiç bir zaman hissedememekten gelir ya gecenin koyu karanlığı üstüne..İşte o an anlıyorum kendine yabancı olanın,kimseye tanıdık gelmeyeceğini...Yorgunluğunu ve yalnızlığını,en işlek yolda bırakmanın çare olmayacağını...Ekmek arasına hüznünü doğramanın ne demek olduğunu...Dünyanın tüm suskunlarını dilemeyi tanrıdan..
Gidişler hep örselerken ruhumu,ben yine mezarlarınıza tüküreceğim..
(Kız bloğu yazısı yazmaya çalıştım,ancak bu kadar oldu,tiksindim,yabancılaştım kendime,hüznüm ruhumu bir kelepçe gibi sararken,günün ilk ışığınaydı özlemim :D )
okura mektup
Bi adam olun,o kadar yazıyoruz,okuyorsunuz,girin bişeyler yazın."Ay harika olmuş,çok vurucu bir yazı,gerçekten etkilendim" tarzı doğru gibi ama yalan gibi de yorumlar yapın.Hadi onu yapmıyorsunuz,orda yukarda hayvan öküzü gibi 'forum' yazıyor,girin oraya üye olun.İnsan gibi üye olun,benim canımı sıkmayın.Herşey sizin için burda nankörler! Bakın bir daha yazmam ha! Bakın ne diyorum,yazmam diyorum.Ne? S.kinizde mi olmaz? Hadi ya... :(((