4 Nisan 2010 Pazar

ilkokulda yaba ahmet'le yaptığımız düet

önce mehmet çıktı sahneye, takatım yok yürümeye gittim cananı görmeye/ can başladı çürümeye diye bir türkü tutturdu. sonra emrah karatahtanın önüne dikildi, kelimeleri yutarak yıkılmadım ayaktayım/dertlerimle başbaşayım diye girizledi. mahsun da kelimeleri yutuyordu ya, emrah da yutuyordu.

yaba ahmet kepçe kulaklı bir çocuktu. 4. sınıfta olmasına rağmen okuması yazması olmayan garip canlıydı. piçti. evet çocuğun piç olması benim sempatimi kazanması için yeter idi, sultan'ın saçlarına ahşap yapıştırıcısı (beyazımsı yapışkan bir madde) döküp eğlenmesiyle, hasan'la beraber sınıftaki herkesin kalemlerini kırıp bir tek benim kalemime dokunmayarak beni zan altında bırakmalarıyla sevmiştim onu. kalemlerin hesabı elbet benden sorulmuştu ama bir ispiyoncu (benim lehime ispiyon yapan spartaküs) sayesinde olaydan yırtmıştım, yaba ahmet cetvelle dövülmüştü, dayak yerken gülüyordu.

bir şeyler mırıldanma sırası yaba'yla bana gelmişti. karatahtanın önünde dikilirken tüm sınıf ikimize gülüyordu, öylece dikiliyorduk ve gülüyorlardı. en ciddi halimize bile gülüyorlardı, onları eğlendirmek zorundaydık. emrah ve mehmet'in hüzünlü dırıltılarından sonran hadi biraz keyiflensinlerdi. ahmet'in kulağına eğildim "şiki şiki baba"yı söyleyelim dedim. söyledik, güldüler. öğretmen de güldü, canım , böyle iki rezil öğrenci ancak entertainer olabilir diye düşünmüş olmalı, soytarılık yapma görevini bize verecekti elbet; ya tersine hüzünlü bir şeyler mırıldansaydık? yakışık almazdı.

düetimiz gayet ciddiydi, biz gülmüyorduk, ciddiyetimizi koruyorduk, gülmekten yerlere yatanlar oluyordu, öğretmen kahkaha atarken masaya vuruyordu sertçe. inanılmaz komik olmalıydık. çılgın komiktik canım. sinem'in ince kahkahaları diğerlerinden ayrılıyordu, sinem sonra saba tümer olarak bir şirkette işe girdi. yaba'ya baktım o da eğleniyor görünmüyordu, zorla bir şeyler mırıldanmamız istenmişti, zayıf not vermekle tehdit edilmiştik, ısrarlar çok uzun sürmüştü, düet yapmamızı sanatseverler deli istiyordu. biri her olayın olağan şüphelisi, diğeri her olayın elebaşı, hahaha'ydı tabii.

taşşak oğlanına çevirmişlerdi bizi. bazen bundan zevk dahi alıyorduk tabii, ne de olsa bizim gibiler sürekli cinlikler yapmalıydı. yaba'yı okulun bahçesinde köpek kovaladı, köpek bunu ısırdı, turgay denen ispiyoncu köpeği benim kışkırttığımı söyleyerek cetvelle dövülmemde büyük paya sahip oldu. yaba'nın aksine dayak yerken ben gülmedim, ama yine güldüler.

bir gün o koltuğa uzanırsam bunları anlatacağım, işte o zaman anlattıklarıma gülümserken yakalarsam ruh doktorunu "demek sen de bunları komik buluyorsun ha" diyeceğim ve cetvelle (tahta olanıyla) döveceğim ruhospuyu.

Hiç yorum yok: