27 Nisan 2010 Salı

selamsız

bugün okulda çok eğlendim. güldürüşlü şeyler oldu. bir hocamız var ismi lazım değil. saçları beyaz ve uzun, fakat buna rağmen kaşları simsiyah bir tip. bir nevi dişi gandalf. korkutucu bir yanı yok değil.

işte ben bu hocaya başından beri tepkiliyim, çünkü saçma bir insan kendisi. sürekli interaktif ders işlemek istediğini söylüyor fakat her soru sorduğunuzda 'ne demek istiyorsun, benimle ilgili birşey mi ima etmek istiyorsun' tarzında çıkışlar yapıyor.

derse biraz geç kalmıştım. kapıyı açtım, ama sınıfın pencereleri açık olduğundan kapı çarparak gürültülü bir şekilde kapandı. en öndeki sırada hoca oturuyor, kürsüde bir arkadaş sunum yapıyor. ben de en arka sıraya ilerleyip oturdum.

dersin ilerleyen vakitlerinde hoca birden çıldırdı. sabahtan beri sınıfa sorular yöneltiyor, kimseden çıt çıkmıyordu. hızını alamadı, böyle siyasal öğrencisi olmaz olsun falan dedi. sonra sakinleşti. yalvarır bir sesle sordu: 'ne olur birşeyler söyleyin, neden böyle yapıyorsunuz? içim acıdı kadına. 'hocam sürekli çemkirme halindesiniz, paranoyakça tutumlar sergiliyorsunuz, bizim de konuşasımız gelmiyor. ayrıca avrupa yerel yönetimler özerklik şartı hiç de sempatik bir konu değil' dedim. bana içtenlikle hak verdikten sonra gerçek derdini döktü: 'sen sınıfa girdin, ben önde oturuyordum, bana selam vermedin' deyince ben kahkaha atmışım. egoya bak ya, sapık. sesi gittikçe çatallaştı, ağlayacak sandım. bu sizinle ilgili değil, ben selam vermeyi pek sevmem falan diye açıklama yapmak zorunda kaldım. sınıftaki birkaç zekasız da, hocam bu onun doğal hali aha aha diye güldü.

dersten çıktığımda bana takmış gibiydi. nefret kusarak yüzüme baktı. galiba bu dersten kaldım ahahaa. hocaya selam vermedim diye bir dersten kalkmak zoruma gidiyor a dostlar.

Hiç yorum yok: