15 Nisan 2010 Perşembe

geçen gece çarptığım duvar

salı gecesi saat 2 gibi elektrikler gitti. mutfakta elimde sigarayla kaldım. ocağı açtım mutfağı aydınlatmaya çalıştım. sigaramı bitirdikten sonra mutfaktan odama doğru itinalı adımlarla yürüdüm. ah o duvar. itinalı olmak bir duvara çarpmayacağınız anlamına gelmiyor, burnumu duvara vurdum. burnunun dikine gitmeyeceksin bu hayatta. geri adım atayım derken koltuğun kenarına ayağım takıldı sendeledim ve düştüm. o an elektrikler gelmesin diye dua edecektim neredeyse, kendimi o halde yarı ölü bir durumda 100 watt ışık altında görmeye tahammül edemezdim. yerde kıvranırken elimle koltuğu buldum ve oturuverdim. karanlık dedim sana bir mum lazım bir de karakter. demek beni arkamdan vuruyorsun ha? kalleş! sinirlendim ve koltukta uzun süre oturdum. ceryanların gelmesini bekledim. gelmedi. sonra geldi ama vakit geçti.

burnum ne güzel de acıyordu. gözlerim de bu acıya gözyaşı döküyordu. karanlıkta oturduğum koltuğun neresindeydim tam olarak bilemeyeşim, salonun hangi köşesindeyim kestiremeyeşimle beraber sigara yaktım tekrar. duvarlardan hangisi bana çarpmıştı uzunca düşündüm. ümraniye'de bir evde bir duvar bana çarpmıştı, koordinatlarını çıkardım, etrafını kolaçan ettim, artık bu duvara çarpmayacaktım.

duvar: ben kendimi göremiyorum ya sen?
çarpan: ben senin orda olduğunu biliyordum ama burnuma bunu anlatamadım.
duvar: beni görüyor musun sahi? neye benziyorum?
çarpan: bir kelimeye benziyorsun, sana duvar diyorlar, birçok şeye benziyorsun ama en çok bir kelimeye benziyorsun. burnuma çarpmış bir kelime.
duvar: özür dilerim canını acıttım.
çarpan: senin bir suçun yok ben çarptım, asıl ben özür dilerim, bir yerine bir şey olmadı değil mi?
duvar: asdfjasfasfasf
çarpan: :))))))))))))))

2 yorum:

mahmut dedi ki...

geçmiş olsun kanka :))))))

olur oluryan dedi ki...

:))))))))