10 Nisan 2010 Cumartesi

aba altından notlar

büyük ayrışmalar yaşadık incelikler yüzünden. çok ince bir görünümden dolayı oldu. düşünsel, duygusal, fikirsel, inançsal, batıl, öznel, nesnel vs tüm ayrışmalarda saygısızlığı hak eden taraf olmak zorundaydık, azınlıktık ya ondan. biraz açmak lazım bunu:

okulda bir olay oldu canım sıkıldı. uzun zamandan sonra ilk kez birinin düşünce alanını işgal etmeye yeltendim. dalga geçerek hem de. mesafeleri hızla tüketen teklifsizliğim yüzünden bana karşı duruş sergileyecek bir insan bulmak zor, -laubalilik?- hızla diyorum çünkü bir insanı tanımak için büyük zahmete girecek kadar "insaniyet" sahibi değilim. benim için herkes bir nesne, benim düşüncemin nesnesi. güzel kızlar hariç, onlar arzumun nesnesi. düşünsel eylemlerde ben fikrimi söylerken ince hesaplara giren biri değilim, kırılır mı alınır mı, kızar mı pek umrumda değil, düşünceye kırılmamak lazım. olay bir siyasi olay, hem de köktenci bir siyaset üzerine fikir söyleme riskini göze alarak denyolaştım kabul, "hassasiyetlerim var" diyen insanların "benim düşünebilme kapasitem bu kadar"ı kendine payanda ettiğinin farkındayım fakat, ben anlamıyorum bazı şeyleri.

anlamadığım şeyler: siyasete girmeyelim diyorlar, peki. siyasete giriyorlar, peki. siyasete girip düşüncelerini söylüyorlar, peki. dogma gibi kabul görmesini istiyorlar, peki değil işte. suratları düşüveriyor siyaset konusunda nihilist tavırlar sergileyen birinin düşüncelerinden. geçen bir kokteylde (iyice toplumdaki konumum aydınlanmaya başladı, kokteyller vs ne oluyoruz?) yönetici bir kadınla ufacık bir sohbetimiz oldu. "halkların kardeşliği" deyiverdi, peki. hem de ben hiçbir şey söylememişken bunu deyiverdi. okulda yapılan bir anketteki okuldaki öğrencilerin genel siyasi eğilimlerini belirtmemle her nedense bir savunmaya girdi. evet o anketin sonuçlarını da yazayım "cemaatçiler ve etnik milliyetçiler" başat. bu "aa nasıl olabilir böyle bir şey" diye yadırganacak bir şey değil, yadırgamıyorum da zaten. anketin sonucunu söyledikten sonra "bu iki ana eğilimin dışında kalanlar da var onları kimse önemsemiyor" dedim (burda dalga geçtim kabul). haha. yönetici kadın, birden suratını astı ve 80 sonrası gençliğinden, darbelerden, ezilmişliklerden vs oluşan bir tirat okumaya başladı. bizim okulda bile siyaset var ya, esasen ben ona şaşırıyorum. ayrışmışlar böyle, ciddi bir ayrışma ama, "o ilim yayma vakfında" filan deniliyor, ayrı bir saygı görüyor, berikisi "öğrenci kolektifinde" filan ayrı bir saygı hak ediyor. ama düşünsel bir şey yok ortada o da garip, herkes gizleniyor, sordukça öğreniyorsun, sordukça ayrışıyorsun, bazı arkadaş gruplarının ortak noktası aynı düşünceyi paylaşmaları mesela, benzerler benzerleri bulup kümeleniyorlar, hem de bizim fakültede; bizim gibi fakültelerde bu işler daha gizli oluyor bittabi. öğrenci kulüpleri ve benzeri oluşumların hepsinde belli kafa yapısında insanlardan oluşuyor (zerre ilgilenmediğim oluşumlar ama gözlemimi de yaparım). ve buralarda "gizli" bir siyaset yapılıyor, kimse konuşmuyor ama aralarındaki birliğin temeli bu siyasi ortaklıklar. önceleri umursamadığım şeyler, şimdilerde garip rahatsızlık noktaları oluşturmaya başladı, bu gruplar kendi aralarında -gizlilik yarışı yaparak- taraftarlar oluşturmuş (günaydın). yahu boş teneke diye addettiğim insanların takiyeleri insanı çileden çıkarıyor. ve garip garip insanlar var, seni dinliyor -sorular sorarak dinliyor-, seni anladığını dile getiriyor sonra sana yüzünü dönüyor senden uzaklaşıyor. her şey böyle bir gizlilikte yürütülüyor, aleni bir olay olmuyor. lan?

okuldaki olaya döneyim. herifin biriyle garip bir tartışmaya girdik. "türkçe'deki kelimelerin yüzde bilmem kaçı arapça, farsça, insan kendi diline sahip çıkmalı" minvalinde birtakım şeyler söyledi. bunu söyleyen adamın duruşu komik bir kere, göçmen türklerin daha milliyetçi olduğunu söylemiş miydim? adsfjasfd bu kelimelerin ders kitaplarında kullanılmaması gerektiğini güzel türkçemizin (söyleyeyim türkçe dediğiniz dil 10 kelimeden oluşuyor adfjsaf) bozulduğunu söylüyor. herif bir de ciddi, oktay sinanoğlu ciddiyeti var adamda, daha doğru düzgün türkçe bile konuşamıyor zerzevat bir de "türkçeyi korumak"tan bahsediyor, yahu al türkçeni git burdan diyesi geliyor insanın. nitekim mevzu uzadı "türklüğüme laf ettirmem" noktasına kadar geldi, oraya nasıl geldi bilmem ama bende birden "göçmen türk fobisi" oluşuverdi, -normalde seviyorum kerataları-, "şakanın da bir sınırı var, saygısızlık etme" filan diyor. eli kolu kalkmaya başladı -bir şey yapacağından değil herif artist- asdfjasfda (ben hala bizim fakültede böyle bir olay yaşadığıma acayip şaşırıyorum). tabii en nefret ettiğim şey de, "saygısızlık etme" denmesi. bak düşünsel bir şey, tamamen düşünsel be, ama hemen "saygı" gibi bir korungacı getirip dayıyorsun, üstelik saygısızlığın en alasını el kol hareketleriyle -fiziksel darp adjsfasdf- yapıyorsun. en iyisi gizli kalmasıymış, takiye iyiymiş, böyle ufacık noktalarda bile "benim hassasiyetlerim var" gibi über düşünceye yaslanıyorsak, gizli kalsın.

yahu şu bir gerçek ki, türkçe 10 tane kelimeden oluşuyor adfjasfad. niye geriliyorsun ki bu kadar?

Hiç yorum yok: