18 Temmuz 2009 Cumartesi

nabiyonuz sosyalistler?

sosyalistler, arkadaşlarımız, canlarımız, nasılsınız? sizlere seçim zamanı yapılan gereksiz harcamalar üzerine bir nutuk atacağım:

çok para heba ediliyor ya. vallahi. sanki kendi hayatımızda da öyle değil midir a dostlar? seçimlerimizi cilalamak üçün, seçim zamanına odaklanıp, seçtiğimizin, seçileceğin gözüne girmeye çalışmaz mıyız? kapitalin parasını çar çur etmesi noktasında, solidarist tutumlara, kemalist aranjmanların gazete başlıklarına bakınca, dünyevi işlerde tutumluluk ölçüsünün vatanını sevmekten ileri geliyor sanırsınız. kapitalin, özgür alanında oynaşmalarına kaş kaldırmanın, sadık muhalefetçilik oynamanın anlamı yok. hepiniz sosyalist terminolojinin bir barda ne kadar işe yaradığını keşfedebildiniz mi? zizek?
ben burda okuyucuyu şaşırtarak gündelik olaylara geçeceğim. canım sıkılıyor. yazı yazmak eyleminin boş göstergesinin, zihinlere çakılan içten yanığına geriliyorum. subjektif alanın, marjinal göstergeyle, major beğeni seviyesine çıkmasına: botanik bahçesindeki en çirkin kokulu çiçeğin en dikkat çeken özelliğine ataşlanıyorum. neşterlenecek zonların, neden önceden liberalist sol çevre tarafından neşterlenmiş, olduğunu, neden etnik milliyetçiliğin gündelik yaşamda faşizmden uzak tutulduğunu, neden ezilmiş portakalın seksüel algılarda kırıldığını, neden kapitalin camdan cama mandallanmış görüntüsünün kırk yıllık pespaye apartman sakinini rahatsız ettiğini anlamıyorum. apartman sakininin sonradan gelişen tepkisel estetik kaygısını, vicdan yaralarını, itinalı muhalifliğini, agresif siyasiliğini anlamak noktasında, yastığa gerek yok dizlerin var ya diyorum sevgilime.
hayat da öyle değil midir a dostlar? iktidar tarafından domine edilen muhalifliğin, anne tarafından domine edilen gelinle içiçe geçtiğini nasıl göremedim? kadıköy'de barlar sokağının, barlar sokağı tarafından domine edildiğini, yaratılan kaçış alanının insanların kaçtıkları yer olmadığını, içine düştükleri sürahi olduğunu, buluşma toplanma alanlarının hapsolma alanları olduğunu neden göremedim de "gitmek istiyorum buralardan" dedim. nasıl dedim yahu?

sınıfsal demogoglarla aynı sofraya oturup, sonradan geliştirilmiş etik değerlendirmelerin boş göstergesinin umut dolu, ütopyacı, insan yaşamına bir çivi çakan bir şey olduğunu neden gördüm? neden birden görüngelerin etkileşimli saldırganlığından korkmuş olmaktan utandım. ağabey ben neden? zebranın gözalıcı renkleri.üzerinde durduğun yerin cilası, üzerinde durmak istediğin yerle alakanlandırılır. zoraki evrimleşmede, kaderine razı fundamentalistlerden farkımız, yürüdüğümüz oksijen dolu sokakların bile magazinel bir yaşama hevesten ileri gelir. komşuluk ilişkilerimiz, kendi seviyemizdeki domine edilebilen komşuyu, üstsevideki komşuya karşı siper olarak kullanır. ilişkinlendiğimiz bahreyn nargilenin duman sahası, burası bahreyn değil. evet öyleyse, romantik özlemlerimizin asfalt üzerinde ziftlendiğine mi gerilelim? cebimizdeki akrebin gelenekten beslenen tutumluluğuna mı, yoksa dubai'nin sürreal kortekste yarattığı "oha"ya mı üzülelim? hangisine mekanik salınımlar yapalım? hangisi gerçek kapital? hangisi daha angaje? hangisi kulağında leonard cohen?

yah. etkisiz elementel savaşımlarda, kitabevleri tarafından beslenen sol'un, zincirmarket'ler tarafından beslenen sağ'la çekişmesine, ortada sıçan olarak, kuramsalla pratik arasında mekik dokurken, hangisine sempatikçilik oynamak istersin? hangisi sana dubai'nin yarattığı "hassiktir"i unutturabilir? yahu hangi dram tiyatrosu taş kaynatan ebeveynin yanında, vermut içen hemingway'in fakirlere acımasını çok içten gösterebilir? karşılaştırmalı, uçurumlara dikkat çeken, parayla tutulmuş orospu çocuğu vicdan sömürücülerine neden gerilemiyoruz? neden fransisken ahlakıyla "razı" oluyorsunuz? neye razı oluyorsunuz siz allah aşkına? realite razı olmak mı oluyor? burnunda sümükle, yırtık elbiseyle, kir pas içinde saçlarıyla sosyal devletin unuttuğu çocuğu fotograflayan adam ne kadar bizden biri? ne kadar seviyorsunuz ve onun ne kadar gerçeklerle ilgili olduğunu düşünüyorsunuz? şu kadar: cenin yiyen çinlilerin yarattığı travma. ayol.
o asfalt yol işte, o yol varya, o yol işte ağabey, o yol hep yapılıyor ya, hep düzenleniyor ya, o yol işlerliğine bir şey eklenmeden cilalanıyor ya, elde var sıfır artı değer ya, hayat işte abi, göstermelik hizmetler abi, cebe inen paralar abi, abi bizim yazlık, abi bizim hayaller, abi bizim torunlar, abi bizim semptomlar, abi? gider abiler. abiler çay içmeye gider. paydası kökten kurtulamayanlardan uzağa gider.
not: seçim olduğunda kendime bu yazıyı yüksek sesle okuyayım.

1 yorum:

çingenetor dedi ki...

aaa yine mi yanlış bi oy vermişim :D
Yok lan,doğru verilmiş gibi görünüyor :p