sevgili camus;
nasılsın? iyi misin? annen nasıl? hanım nasıl? sorularıma cevap vermeyeceksin, senin iyi olup olmadığını merak etmeme de sinirleneceksin. tavırlarını anlamaya ve de filtrelemeye çalışıyorum ki, obijektiv bir tutum geliştireyim sana. subijektiv perspektivten yanasın camış, -camış çağrışıyor evet- olaylar ve olaylara sebep şeyleri değerlendirmek konusunda insanı şoke eden soruyu soruyorsun "ne fark eder?". yahu nasıl ne fark eder?
eve geliyorsun böyle, camdan dışarı bakıyorsun. nuri bilge ceylan paçalarından sızıyor, bir deliğe saklanıyor kıvrıla kıvrıla. hani barda iki sevgili görmüştük birbirlerine bakarken birbirlerine bakmadıklarını söyleyen lacan'a küfretmiştin, haklıydın o anda da, sonra da öyle olmasa bile ne fark eder diye ekleyip yine beni yarmıştın. eve geliyorsun, cola mı çay mı diyorum ne fark eder diyorsun. ntv mi, discovery channel mı diyorum ne fark eder diyorsun. ya, sen nasıl bir ev arkadaşısın, oturuyoruz böyle ağzından bana uyar lafından başka laf çıkmıyor. bana öyle geliyor ki yaptığımız hiçbir şeyden zerre zevk almıyorsun, ya da aldığın zevki seçimlerinin doğruluğuyla ölçmüyorsun. mesela cola'yı seçtim, eğer çayı seçseydim bu kadar iyi hissetmeyecektim kendimi, o halde bu doğru ve isabetli seçimimden dolayı kendimi mutlu saymalıyım mı diyorsun? ya da gelişigüzel seçimlerin sonumuza etki etmeyeceğini, aldığımız zevkin şimdiki zamanda sadece çekimlenmiş bir tat olarak kalacağını mı söylüyorsun? yaşanıp bitiyor mu camus? ya git ayaklarını yıka pis.
muhabbet ediyoruz eve gelen arkadaşlarla. hepsi de böyle ilginç sakalları, canvas pantolonları olan adamlar, leşler afedersin. camus, hepsinden iğreniyorsun ve de iğrenmiş olmanın bir şeyi değiştirmeyeceğini, bu adamların daha temizinin de bu adamlar kadar leş olacağını söyleyip duruyorsun. yahu adamlar halıya bira döküyorlar, viski lekesi gibi görüyorlar. biranın halıda yarattığı lekeyle, viskinin halıda yarattığı lekeyi aynı ölçekte değerlendiremiyorlar. sen de adamlara "dostlarım bugün içtiklerimiz, daha önce içtiklerimizin en güzelidir" diyorsun. yahu bugün içtiğimiz şey sadece bira, yarısı da halılara döküldü. adamları neden uyutuyorsun? camus, bu hazcı yaklaşımların delirtiyor beni. sen bir ev arkadaşı olarak tavrını koymalısın, şöyle demelisin "biraderlerim hiç eğlenmiyoruz artık, star wars üzerine yaptığımız diyalektik çıkarımlar da faso fisoydu, böyle sikko muhabbetleri yapmamızın anlamı yok, şimdi gitmenizi rica ediyorum". gitmiyor adamlar, gitmiyor camus. oturuyorlar, pes oynuyorlar, sigara içiyorlar, siniyorlar bir köşeye ama gitmiyorlar. camus, böyle ekosistemi sikerim ben. bugün bulaşık sırası da sende. hadi bakayım "ne fark eder yıkarız, bana uyar" diyen diline kurban.
senin hatun geldi geçen gün. dedi camus nerde, dedim evde yok. ne zaman gelir dedi, bi kaç saate gelir dedim. hatun oturdu bekledi seni, seni sorup durdu, çamaşırlarını falan kokladı, pis kokanları -hepsi pis kokuyordu- çamaşır makinesine attı. ikimize kahve yaptı, karşılıklı içmiş bulunduk. kahve yapma fikri aslında yeterince rahatlatmıştı beni camus, eğer o kahveyi içmeseydim de aynı rahatlığı yaşayacaktım. buna ne diyorsun camus? senin hatun senden az biraz sıkılmış galiba, sürekli kendinden bahsetti çünkü. bakışları da dışarıya dönüktü camus, bir kaç güne kalmaz seni terkeder. triplere girmiş hatun, yok camus beni siklemiyor, yok camus bana ilgi göstermiyor, yok beni ellemiyor falan. yenge dedim, fransızca yenge dedim camus, sen de camus'ye ilgi göstermiyorsun. burda bu konuşmaları yapmış olman, şu kahveyle gönlümü alman falan faso fiso, camus'ye bakışlarını inceledim, onun kafatasına bakıyorsun sürekli. orda ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorsun, onun bir kere de gözlerine bakarken görmedim seni -gözler kalbin aynısıdır-. yenge celallendi, sana ne falan dedi camus. fakat, sonra biraz yatıştıktan sonra, bana hak verdi. benden sana kendisinin yollu olduğunu söylememi istedi. camus, yenge yollu, ayağını denk al.
camus, sen fransa'dan dönmeden önce şunu da söyleyeyim, ben yengeyle bir kaçamak yaptım. seni bilinçli seks diagramları ile aldattık. "camus böyle dokunmazdı" bana diye inledi, o an lacan'cı aklım "camus bana böyle dokunuyor şu anda" diye düşünüyor dedim yenge. yanlış mıyım camus? yenge sırf senin boşluğunun amorf halini şekillendirmek için bana kahve börek yaparak beni kafaladı, sonra da bundan pişmanlık duymak istedi. pişmanlık safasında, seni aldatmış olmakla ilgilenmedi, seni aldatabiliyor olmanın seni gerçek kıldığını fark etti galiba. yani yenge, bana dokunurken seni hissedip, seninle olan organik bağlantısını kafasında canlandırıp sana bir kez daha hayranlık duydu ve benim seksüel gücümün sende olmamasına üzüldü. bunu da pişmanlık sandı, sende olan bir eksikliği bir başkasından alarak seni tamamlamış olması camus, senin hatunun kafasının pek çalışmadığını, seksüel güdülerine kurban bir köle olduğunu göstermez mi?
camus, yengeyle yatmadım. adasjfajsf. korkma lan. şimdi diyebilirsin ki, sende yengeyle yatma fantezisi var, sen benim hatunla fiziksel olarak yatmamış olsan bile, zihinsel olarak tam bir cinsel birleşmeyi yaşadığına göre sen bir orospu çocuğusun. fakat camus, ne fark eder ki? adfasdfja.
neyse, şarap getir.
3 yorum:
Camus,ev arkadaşın yalan söylüyor.Evet,seni aldattım,ama bi dinle.Aldatma kavramı hakkındaki fikirlerimi elbette sen de çok iyi bilirsin.O yüzden bunu aldatma olarak adlandırmayacağımı da biliyor olmalısın benim absürd prensim.
Sonuç olarak arkadaşın haklı,ayağını bari yıka pis herif!
doğru ya da yanlış ne fark eder? hepimiz sonuç olarak öleceğiz, ölümle biten yaşam sapına kadar saçmayken, bu yaşantının detaylarına takılmak hiç de rasyonel değil.
desem de, topunuzun allah cezasını versin.
İşte senin tek sorunun bu aşkitom.Detaya takılmıycam diye eve koltuk takımı bile aldırmadın.Ne fark eder diye minderlerde oturuyoruz hayvan herif!
Yorum Gönder