13 Temmuz 2009 Pazartesi

"ben her ders çalışmamda sinirlenirim" - yılmaz morgül

bu yazının temasını "tiksinmek" üzerine kuruyorum. bu temaya eşlenik temaları dışarda tutuyorum, itirazlara kulağım kapalı. türk'ün türkiye'sinde, müslüman'ın türkiye'sinde yaşamak benim için çok tiksinç bir durum. bir de kürt'ün türkiye'si var, bir de muhafazakar zengin'in türkiye'si var, bir de -hadi kaynaştıralım- kemalist'in türkiye'si var. siyasetin, sahiplenici orospuluğunu bir kenara bırakmıyorum, bizzat bu "vatandaşım, partilim, kankam" sıfatlarının dışladığı insanların yaşamlarını devam ettirmek için fazladan harcadığı enerjinin hesabını soruyorum ve tiksiniyorum.

bu ülkenin coğrafi konumundan, jeopolitik öneminden, diplomatik öncülüğünden nefret ediyorum. bor madenlerinden, forward maillerinden, ayşe kulin'lerinden, "agresif eleştirel"lerinden de nefret ediyorum.

erkan oğur'un müziğinden nemalananlardan, konser çıkışı dergiye konser hakkında spot ışıklarına kadar detay veren yazarlardan, her konuda uzmana danışan uğur dündar'dan, 50 tl'yi mor ışığa tutanlardan, kız arkadaşlarımın büyük çantaları içinde öten telefonlardan da nefret ediyorum.

ve bunlar türk kültürüyle alakalı. türk kültürünün yüzeyinden nefret ediyorum. derinine inmekten de nefret ediyorum, tasavvuf çıkıyor, hemen mevlana çıkıyor, minyatür kafalı adam, böyle "ay ya ne sevimliler atılır mı bunlar sokağa" demeçlerinden de nefret ediyorum.

can yücel'inden de, yaşar kemal'inden de, konu hakkında demeçler veren duyarlı "yazarlı aydınlar"dan da, çetin altan'ın köşesinde paragrafları ayırmak üçün kullandığı *** (üç yıldız'dan) da nefret ediyorum.

televizyon açamıyorum, gazete açamıyorum, türk porno sitesi açamıyorum, evimi insanlara açamıyorum, tiksiniyorum. lakayt orospu çocuklarından, pis köşe yazarlarından, fikret bila'dan, atv'den, ntv'nin duyarlı yayınlarından nefret ediyorum.

dağların denize paralel uzanmasından, bozok platosu'ndan, keban barajı'ndan, zap suyu'ndan, divriği ulu camii'den, bolu tüneli'nden, güneye inmekten, türkbükü'ndeki ikoncanlardan, bilbordlardaki davut güloğlundan da nefret ve tiksin ediyorum.

han girişlerinden, yerel motif diye sevilen pis çaycılardan, batak masasına dirseğini dayayan adamdan, türkiye sınırları içinde ufo gören entel kel adamdan, park ve bahçeleri seven yaşlılardan, "ay ben bilmem ki" diyen teknoloji salağı garılardan ve onların türevleri aminoasitlerden de nefret ediyorum.

fakültelerden, eğitmenlerden, öğretmenlerden, okutmanlardan, çemçük ağızlı öğrencilerden, deep purple'ın türkiye'ye gelmesine sevinen -ohalaşan- fan boy gibilerden, yürümeyi bilmeyen özürlü anoreksiya hastası rezil garılardan, çarpışınca sırta hafifçe dokunan adamlardan da nefret ediyorum.

buraya kadar nefret ediyorum, çünkü ay hazımsızım ben.

daha saymadığım çok şeyden nefret ediyorum aklıma geldikçe. yatağa girip nefret edilecek şeyler düşünüyorum.

Hiç yorum yok: