31 Temmuz 2009 Cuma




çayırbaşı merkez kafasına göre herkes!

pop z'art #5





istanbul'a açık mektup 3

I m writing this letter in english. You say,why? Cause, I m artist. Hahaha..I’ve a great sense of humour,isn’t it? You bitch ;)

What s up? You ‘ve not heard from me for a time,because I was busy.I was so busy,that I didn’t have anything to do.I was only thinking.Thinking about everything and nothing.It s a very tiring work.there isn’t anything so bad like kafa yorgunluğu. Anyway…

If you want to think about me,you can look at this photo.you can understand my condition.you will be sorry for me,my babe...



how I wish,how I wish you were here... I know,ıt s nonsense :) kisses...

30 Temmuz 2009 Perşembe

bloody mary vol 3

bloody mary vol 2

bloody mary vol 1

tanrının çizdiği karikatür

oy dereli dereli
sordum aslın nereli
yat okarıma uzan
o portakal memeli
RUSH'ın bir şarkısı.

rexx'in önündeki çocukların bir yanlışı olmamıştır

evet olmamıştır, onlar iyi çocuklardır. dövmeleri vardır, sigaraları ucuzdur, gidecekleri yerler sınırlıdır. hiçbiriyle sevişmediğime göre öyle pek numaraları olan insanlar değillerdir. özledim kerataları.

gitar

bana gitarın thm (türk halk müziği) resitallerinde kullanılan bir alet olduğunu söylemeyin. SELDA BAĞCAN çok yanlış yapmıştır bu konuda.

thm'nin batı enstrümanlarıyla harmanlanmasıymış. bu konuda yanlışsınız. ilkay akkaya diye bir ilahe yok.

metallica full mp3 albümden uzak kalmak üzerine

göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor olmasaydı sonumuz böyle asdfjasfafdsaj. the day that never comes.

28 Temmuz 2009 Salı

ankara

ankara

beyaz ve sen 2


merhaba canlar. nabıyonuz?
teyzemin kızı evleniyor bu haftasonu.telaşımız var bizim.benim zaten hep telaşım vardır.beni görseniz çok şaşarsınız dostlarım.çok hızlı yürürüm.sanki bok var.sanki bir yere yetişmeye çalışıyorum.ben hiçbir yere yetişmeye çalışmam zaten.çok işi gücü olan biri değilim.rabbim'e şükürler olsun ki değilim. Neyse,siz zaten bilinçli okur olduğunuz için,oradaki telaş kelimesinin ne manada kullanıldığını anladınız elbette.canlarım ya.. ;)
evet,ne demiştim? hah,haftasonu düğünümüz var.bu yazının konusu genç kızlar,genç kız cinselliği ve evlilik.ah ah,ne kadar da güzel dediğinizi duyar gibiyim ;) zilliler sizi.teyzemin kızı anladığım kadarıyla,ki bu konularda asla yanılmam,evlenmek falan istemiyor.Nasıl böyle düşünmem ki? Bir hafta sonra evlenecek insan mutlu olur,pür neşe olur,böyle gizli gizli kıkırdar,ne bilim bişiler yapar..Ama yok,bizimki gizli gizli ağlıyor (burayı okumadığını bilmenin rahatlığıyla yazıyorum),sürekli üzgün..anlayacağınız bu evliliği ancak melih gökçek'le evlenme ihtimali olan bir kız kadar az istiyor.Peki neden evleniyor?
çünkü babasından nefret ediyor.çünkü babası onun üniversiteye gitmemesi için elinden gelen her şeyi yaptı.çünkü babası o bir erkekle telefonda konuştuğunda onu hemen biriyle evlendirmeye çalıştı.bir sürü tatsız şey işte. işte bu sebeplerdendir ki,kuzenim çok da iyi tanımadığı,çok da sevdiğini düşünmediğim bir adamla evleniyor.Kaldığı evi değiştirmek için sırf. sahiden üzülüyorum.bir şey yapamıyorum.aslında uğraştım.feminen konuşmalar yaptım.ama onun yaşadığı gerçekliği hiç yaşamadım ben.hiç etkili olmadı elbette.
zaten etkili olmuyor.yaşamadığımız acılar üzerinde ahkam kesmekten nefret ediyorum. ben hayatımın her yılını ülkenin en büyük şehirlerinde geçirmişken,sözü edilen baskıları ailemden hiç görmemişken, istediğim kadar şu şöyledir,bu böyledir desem neye yarar? benim köyüm boşaltılmadı hiç,ben nasıl kürtlerin acılarından dem vurayım? hiçbir zaman aleviyim demekte zorlanmadım,değilim çünkü. nasıl aleviler de var bu ülkede,çok da sıkıntıları var diyebilirim? yapay mı? değil mi? olmuyor işte,vicdan muhasebesinde taşları yerine oturtamıyorum.
konudan saptım yine.evlenmesini istemiyorum.ama bir taraftan da kendi dalgama bakıyorum. elbise alıyorum,saç yaptırıyorum falan.zaten buranın boktan bir yer olduğu aşikar.ben de güzelleştirmek için pek bişey yapacak değilim.neden değilim? çünkü ben bozmadım.

pia

"ben bir şehre geldiğim vakit,o başka bir şehre gitmese..singapur yolunda demeseler..bana bunu yapmasalar..."

ahanda şiir de yazdım.tam oldu memleket.fakat ne edelim?benim aklıma pek bişi gelmiyor bu aralar :D kafaya çok fazla ilaç yedim ondan olsa gerek :D

"sizinle bir şey konuşmak istiyorum" derken..

sizinle hayatınız ve de hayattakileriniz hakkında uzunca bir şey konuşmak istiyorum. derken? başyapıtınız olarak kendinizi görüyor ve de kendinizi yersiz övüyormuşsunuz. derken? hayatınızın yalanlar üzerine kurulduğunu tüm getto biliyor. derken? sizin artık bu mahalleden gitmenizi istiyoruz. derken? mahallenin bakkalına olan borçlarınızı toplaşıp ödedik. derken? siz mahalle dizisindeki dolandırıcı tipsiniz. derken? lüften aramızdaki mesafeyi koruyalım. lütfen daha fazla yakînleşmeyelim. derken? pis gettolu, pis kokuyorsunuz. derken? gözleriniz neden uykusuz? bitir bu çekingenliği ve bir anda "yetti ulan" diye bağır. ve bu efsanevi bir hareket olacak. asdfakfaksdfa derken? çok kibar dövüyorsunuz ama hiç etkilenmiyorum.

ben mihrali, ilkokula gitmedim.

derken: stüdyo kaydıyla çoğaltılmış bir efekt.

konu dışına çıkan adamları çeviren polis


abi bizim bir arkadaş vardı
o anlatmıştı
tabii adamda para bok
görsen nasıl kopuyoruz ama?
para bok.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

lifli yiyeceklerle ilgili uçarı bir değerlendirme


no... hııı? hello? ııı? what is it? oh my god!
beni biraz kendi başıma oynaşırken bırak.
içinizdeki konuşan adam size sövüyorsa, siz de ona sövün - mümin sekman
japon kadınları çok güzel giyinir.
hiç kimse diye biri yok.
ortalama insan zekası diplomasız yapamaz.
oğuz haksever'ın gıdısı.
bazı şeyleri tanrı da bilmiyor.
retro tipi bacak enfeksiyonları.
who are you to wave your finger?
canım sıkılıyor q klavyeli şekliyle.
çocuklar rock yapmış.
slayer dini.
ortodoks aşıklar çocuk yaptı.
lazer altyazılı ağlayan kadın hologramı.
şarap giren eve yalan girmez.
kimse fransızlardan daha ingiliz değildir.
balkonda sallanan teyze bacağı.
bu yazının kuatörü asla yoko ono değildir.

24 Temmuz 2009 Cuma


99-2000 diyalogları:
-biz üç adam olarak sana unutamayacağın bir sene hazırladık. senaryoyu okumak ister misin?
-bakayım hocam.
-beğendin mi?
-hmm güzel. yüzüme tükürüyorsunuz sebepsiz yere ibret olsun diye diğer çocuklara. siz de annemi aramam gerektiğini söylüyorum yardımcı olmuyorsunuz. özlemek iyidir diyorsunuz, ahmed arif'ten bir dörtlük okuyorsunuz. sizin de fermuarınız açık kalıyor, ben sizi yanıma çağırıyorum uyarıyorum. siz bana kızıyorsunuz. çok saçma bu senaryo. tutmaz.
-evladım senaryo kelebek etkisi filminden yola çıkılarak hazırlandı. bak şimdi ahmed arif senin bilinçaltına özlemek olarak kodlandı, eğer memur arkadaş anneni aramana izin verseydi ahmed arif ile özlemek arasında bir bağlantı olmayacaktı.
-peki neden yüzüme tükürüyorsunuz? o çok saçma.
-bunun da açıklaması şöyle, haksızlığa uğradığını düşünmek için bir bahanen olsun istedim. soytarılık yapanları böyle cezalandırıyoruz, kimse bir daha soytarılık yapmıyor.
-capital punishment uygulaması gibi.
-sen zeki bir öğrencisin, bunlar pedogojiyle ilgili ufak çaplı insanileştirme uygulamaları.
-saçlarımı kazıtıyorsunuz ilerleyen bölümlerde, üstelik saçlarımı kesen herif beni dövüyor. neden? adsafjfdsja bu ne şimdi?
-insanileştirmenin bir parçası. gelecekte uzun süre saçların uzun gezeceksin, saçlarına özen göstereceksin. bunu da geçmişteki bu sebebe bağlayacaksın.
-siz hakikaten nedenselliğe kaptırmışsınız kendinizi.
-senin arızalı bir insan olmamanı istiyoruz. seni düşünmeye, okumaya, bu bok çukurundan, daha bir çok bok çukurunda uzaklaştırmaya yeter sebepler yaratmaya çalışıyoruz. biz senin çocukluğunun karabasanları olabiliriz, fekat geleceğinin aydınlık yüzleriyiz.
-bu nasıl bir siyaset? şu an size inanmaya başlıyorum. isyankarlığım geçiyor.
-her zaman işe yarar afajsdfafadffas.
-asfdjasfjasd çok saçmasınız.
-camus?
-ters soru işareti?
-tamam git.

gerçekten sempatik

"...Prostat oldu, camiye gelemedi. Gençken diyor işim var, ihtiyarken çişim var. E, ömür bitti. Gençken gelme, ihtiyarken gelme, ölünce geleceksin musallaya. Ondan sonra nasıl bilirsiniz? Nasıl bileceğiz, görmedik ki herifi!.."

hayvan larousse

L cildi sayfa 296, lama:
lama tükürükle ilgili bir hayvandır. winamp'ın sembolüdür. kameranların üzerine pıskıran bir hayvandır. lama, hiç görmediğimiz halde bize iğrenç gelen bir hayvandır. lamaların zürafalarla akraba oldukları söylenmektedir.

O cildi sayfa 126, orangutan:
oran gutan. baskın oran gutan esprisi ilk kez yapılmadıysa da tarafımdan şu anda yapılmıştır. bir ansiklopedi yazarı olmak kadar iğrenç bir şey yok. o harfiyle ilgili her şeyi yazıp "orospu"yu es geçmek çok saçma. ben orospunun tarifini kanımca çok iyi yapabilirdim, fakat izin yok.

V cildi sayfa 1, vaşak:
sayfa 1'den başladığımı farkettiniz değil mi? evet, başka hayvan gelmiyor aklıma. mesela şimdi biriniz çıkıp diyecek vatoz. tamam vatoz da var.

23 Temmuz 2009 Perşembe

aile?çoğalma?döl?döşek?

Bilen bilir dostlarım.Biz geniş bir aileyizdir.Ben,annem,babam ve küçük kardeşimden oluşan çekirdek ailemizden bahsetmiyorum. Teyzemler,dayımlar,kuzenlerim,teyzelerimin kaynıgiller,eniştelerim,onların görümceleri(bunlar zaten diğer teyzemler oluyor sanırım,kafam karıştı lan) ve daha bir çokları...

Yaşadığımız rutin yaz günlerinden birinde,geniş ve sevimli ailemiz bizim evde toplanmıştı.Bir sürü insan vardı etrafta.Anneannem,teyzelerim,kuzenlerim,dayımlar... Ve bütün bu insan topluluğunun kaynağı bir tek kişiydi.Orda pamuk yumağı gibi oturan,kulakları duymayan bir kadın:anneannem. Bunu düşündükçe şaşırdım.Çok şaşırdım.Tek bir rahim.Gerçekten de bereketlilerin en bereketlisi olsa gerek.

konuş tavuk

tavuk: köreldi (y)er yüzünün mimikleri! ah! dehşetine uyandılar botokslu gülemsemelerin. bir sabah tüm (y)organlarını çektiler ayaklarından.
tavuklu: y for yalnızlık. . a for ahmak. z for zemheri. ı for ışık. yazı for yazık. adsasakfafs olmadı tavuk.
tavuk: t for teamül?
tavuklu: k for kekeme?
tavuk: v for vajina?
tavuklu: sus for susamak?
tavuk: ok for okay karacan?
tavuklu: beter ol.

gOth iS dAd


bir gotik edebiyatın daha sonuna geldik.
BİR SABAH HER ŞEYİN DÜZELECEĞİ UMUDUYLA YAŞAMIMA SON VERDİM.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

cool'luk

"hayatımın kusurlu yanlarını saklamak zorunda oluşum bana soğuk bir hava veriyordu, bu soğukluğu da erdemle karıştırıyorlardı"

demek ki neymiş?

güzel bir gün


yer yarılsa da içine girsem,gök açılsa da beni içine alsa,kıyamet kopsa da şimdi,asıl aksiyon neymiş görsem,"elime bir silah alsam da önüme gelen herkesi,herşeyi bir bir vursam" (I love you lethe),insan soylu beyinden,zihinden bağımsızlaşsam birden,birden her şeyin,varlığın,yokluğun,bütün bu sefilliğin asıl sebebi dank etse kafama,what the hell I'm doing here,desem,o silahı kendi başıma dayasam,tetiği çekemesem...

ahhahaha.Peder der ki:"insanın her gün yaptığı en önemli şey,o gün intihar etmemektir" Hala önemli bişeyler yapma hissimin yok olmaması ilginç.Hedeflediğim yerden uzaklaştırır bu beni.Derhal bu düşünceden caymalıyım.Nasıl caymalıyım? Biraz bira,biraz Thom.Biraz Nietszche,biraz nihil.Biraz anne,biraz hatıra.Biraz ondan,biraz şuradakinden.

Bu depresif bir yazı değil dostlarım.Dostlarım? Ne,duyamadım?Ses gelmiyo,ses gelmiyo :D Yoksa hiç mi ses gelmedi,ben mi uydurdum lan?

Ha ne diyorduk dostlarım.Dost'lar'ım? Az'la yetinen,çoğu da kaybedermiş.Öyle değil miydi bu özyiyiş? Adamlar yüzyıllardır bizi yemiş,haberimiz yok.Ama benim var.Ben kimim? Aydınlanmış insan.Aşmış ruh. Übermensch. (Sana layık olmaya çalışıyorum amca ;) Ben kendimden çok kimseyi sevmeyen bi tipim.Bunu siz benden iyii bilirsiniz dostlarım.Ananıskii..ahahhaa..Dostlar hala susuyor.Susuşları beni örseliyor.Ya da vazgeçtim lan.Artık herhangi bir şey beni şaşırtmadığı gibi,örselemiyor da. Ay ne oldu pirenses,ukala mıyım,ukala mıyız?

Beni bırakın,beni bırakın bu caddelerde...Yıkılan eski birahanelerde...Hem korkmayın lan.Tetiği çekeceğim falan yok.G.tüm yemiyo bu bir,ikincisi de 27 yaşını bekliyorum ;)

21 Temmuz 2009 Salı

ankara ne lan?

asdfjafsja evet. şimdi öğrendiğim kadarıyla ailecek ankara'ya akrabaların yanına gidip bir kaç gün konaklıyormuşuz. eymür gölü'nde mangal yapacakmışız, kızılay'a inmeme izin verilecekmiş afadsfafjafjd. olaya bak, ankara'da kaybolma olasılığımı değerlendiren sevgili ağabeyim bana ankara'nın tarihi ve turistik yerleri hakkında bilgiler verdi. otobüs sisteminden, otobüslerin kaça kadar çalıştığından, kaçta akraba evine girmenin yasal ve adab-ı muaşeret kurallarına uygun olduğundan bahsetti. keçiören'in güzelliklerinden falan da bahsetti.

"orda sigara içmeyeceksin, sigara içeceksen balkona çıkacaksın. içki içmek istersen de kızılay'a inebilirsin. bir de tunalı hilmi'de içilebilecek mekanlar var, tabii melih gökçek bir şeyle yapmamışsa" dedi. adfsadfa siyasi mesajını da verdi.

yahu iki günlük tatilim vardı zaten, onu da ankara'ya akraba ziyaretine giderek mi harcayacaktık ey ağabeyim?

çok kederlendim. bir de ben kendi arabamızla değil, otobüsle gidecekmişim ankara'ya. arabada yer yokmuş. eyvellah pis herif. bunun hesabı sorulur bir gün.

here comes the rain again dinleyeyim bari.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

betik canım nasılsın?

bir insanmışçasına.

yedikule zindanları

19 Temmuz 2009 Pazar

mesajlı gibi

kandil geceleri kandil oluruz
kandilin içinde fitil oluruz
hakk'ı göstermeye delil oluruz
fakat kör olanlar görmez bu hali...

18 Temmuz 2009 Cumartesi

nabiyonuz sosyalistler?

sosyalistler, arkadaşlarımız, canlarımız, nasılsınız? sizlere seçim zamanı yapılan gereksiz harcamalar üzerine bir nutuk atacağım:

çok para heba ediliyor ya. vallahi. sanki kendi hayatımızda da öyle değil midir a dostlar? seçimlerimizi cilalamak üçün, seçim zamanına odaklanıp, seçtiğimizin, seçileceğin gözüne girmeye çalışmaz mıyız? kapitalin parasını çar çur etmesi noktasında, solidarist tutumlara, kemalist aranjmanların gazete başlıklarına bakınca, dünyevi işlerde tutumluluk ölçüsünün vatanını sevmekten ileri geliyor sanırsınız. kapitalin, özgür alanında oynaşmalarına kaş kaldırmanın, sadık muhalefetçilik oynamanın anlamı yok. hepiniz sosyalist terminolojinin bir barda ne kadar işe yaradığını keşfedebildiniz mi? zizek?
ben burda okuyucuyu şaşırtarak gündelik olaylara geçeceğim. canım sıkılıyor. yazı yazmak eyleminin boş göstergesinin, zihinlere çakılan içten yanığına geriliyorum. subjektif alanın, marjinal göstergeyle, major beğeni seviyesine çıkmasına: botanik bahçesindeki en çirkin kokulu çiçeğin en dikkat çeken özelliğine ataşlanıyorum. neşterlenecek zonların, neden önceden liberalist sol çevre tarafından neşterlenmiş, olduğunu, neden etnik milliyetçiliğin gündelik yaşamda faşizmden uzak tutulduğunu, neden ezilmiş portakalın seksüel algılarda kırıldığını, neden kapitalin camdan cama mandallanmış görüntüsünün kırk yıllık pespaye apartman sakinini rahatsız ettiğini anlamıyorum. apartman sakininin sonradan gelişen tepkisel estetik kaygısını, vicdan yaralarını, itinalı muhalifliğini, agresif siyasiliğini anlamak noktasında, yastığa gerek yok dizlerin var ya diyorum sevgilime.
hayat da öyle değil midir a dostlar? iktidar tarafından domine edilen muhalifliğin, anne tarafından domine edilen gelinle içiçe geçtiğini nasıl göremedim? kadıköy'de barlar sokağının, barlar sokağı tarafından domine edildiğini, yaratılan kaçış alanının insanların kaçtıkları yer olmadığını, içine düştükleri sürahi olduğunu, buluşma toplanma alanlarının hapsolma alanları olduğunu neden göremedim de "gitmek istiyorum buralardan" dedim. nasıl dedim yahu?

sınıfsal demogoglarla aynı sofraya oturup, sonradan geliştirilmiş etik değerlendirmelerin boş göstergesinin umut dolu, ütopyacı, insan yaşamına bir çivi çakan bir şey olduğunu neden gördüm? neden birden görüngelerin etkileşimli saldırganlığından korkmuş olmaktan utandım. ağabey ben neden? zebranın gözalıcı renkleri.üzerinde durduğun yerin cilası, üzerinde durmak istediğin yerle alakanlandırılır. zoraki evrimleşmede, kaderine razı fundamentalistlerden farkımız, yürüdüğümüz oksijen dolu sokakların bile magazinel bir yaşama hevesten ileri gelir. komşuluk ilişkilerimiz, kendi seviyemizdeki domine edilebilen komşuyu, üstsevideki komşuya karşı siper olarak kullanır. ilişkinlendiğimiz bahreyn nargilenin duman sahası, burası bahreyn değil. evet öyleyse, romantik özlemlerimizin asfalt üzerinde ziftlendiğine mi gerilelim? cebimizdeki akrebin gelenekten beslenen tutumluluğuna mı, yoksa dubai'nin sürreal kortekste yarattığı "oha"ya mı üzülelim? hangisine mekanik salınımlar yapalım? hangisi gerçek kapital? hangisi daha angaje? hangisi kulağında leonard cohen?

yah. etkisiz elementel savaşımlarda, kitabevleri tarafından beslenen sol'un, zincirmarket'ler tarafından beslenen sağ'la çekişmesine, ortada sıçan olarak, kuramsalla pratik arasında mekik dokurken, hangisine sempatikçilik oynamak istersin? hangisi sana dubai'nin yarattığı "hassiktir"i unutturabilir? yahu hangi dram tiyatrosu taş kaynatan ebeveynin yanında, vermut içen hemingway'in fakirlere acımasını çok içten gösterebilir? karşılaştırmalı, uçurumlara dikkat çeken, parayla tutulmuş orospu çocuğu vicdan sömürücülerine neden gerilemiyoruz? neden fransisken ahlakıyla "razı" oluyorsunuz? neye razı oluyorsunuz siz allah aşkına? realite razı olmak mı oluyor? burnunda sümükle, yırtık elbiseyle, kir pas içinde saçlarıyla sosyal devletin unuttuğu çocuğu fotograflayan adam ne kadar bizden biri? ne kadar seviyorsunuz ve onun ne kadar gerçeklerle ilgili olduğunu düşünüyorsunuz? şu kadar: cenin yiyen çinlilerin yarattığı travma. ayol.
o asfalt yol işte, o yol varya, o yol işte ağabey, o yol hep yapılıyor ya, hep düzenleniyor ya, o yol işlerliğine bir şey eklenmeden cilalanıyor ya, elde var sıfır artı değer ya, hayat işte abi, göstermelik hizmetler abi, cebe inen paralar abi, abi bizim yazlık, abi bizim hayaller, abi bizim torunlar, abi bizim semptomlar, abi? gider abiler. abiler çay içmeye gider. paydası kökten kurtulamayanlardan uzağa gider.
not: seçim olduğunda kendime bu yazıyı yüksek sesle okuyayım.

bir orospu çocuğunun günlüğü

yazılsa ya? böyle okusak, nemalansak, popüler kültüre katsak, ortamlarda dillendirsek. entelektüelizmimi bu kitap üzerine kurgulayıp, çokça konuşsak.

sonra ben hepinizin ağzını kırsam. güzel olmaz mızdı?

-yazıyı okumaya gerek bıraktırmayan başlık-

asdfafsdj nasıl geriliyorum kendime. oturuyorum, çay içiyorum, dışarı çıkıp gazete sigara alıyorum, eve geliyorum, yolda annemin "olm ekmek de al" dediğini hatırlayıp hemen dönüp ekmeği de alıyorum. ekmeğin ucundan ısırıyorum, apartmanın kapısına anahtarı sokuyorum, önce saat yönünde çeviriyorum sonra, saat yönünün tersine çevirip "ulan her şey de ters olmaz ki kar$im" diyorum. böyle.

kendime çok geriliyorum. açıkçası ben çok pis bir insan oldum çıktım. geçen kendime yeni stil saç bulayım dedim, saçları yanda görünen resimdeki gibi yaptım. sonra çok jöle gidiyor böyle diye saçları olduğu gibi kafamda bıraktım. elleşmedim hiç.

sokağa çıkıyorum ara sıra. sokağa çıkmak lazım diyorum. çünkü sokak insana serseri bir ruh yüklüyor. dayımgile gittim. kuzenimle pes oynayıp, ordan da kadıköy'e geçtim. ordan iki biraya eşlik eden bir sürü sigaranın ardından, sahilde oturdum. sonra kalktım sinemaya gittim. filmi izler gibi yaptım. film de izleyemiyorum artık. hep aynı sik. "ehehe şaşırttım sizleri gençler, ağzınıza verdim, hayata farklı bir pencereden de baktırdım, siktirdiğim yere mum da diktirdim" diyordu yönetmen. sinemadan çıktıktan sonra birkaç telefon ettim. "ok tamam evet hallederiz olur sevişiriz" diye giden muhabbetler silsilesi.

eve dönecektim. eve döneyim dedim. minibüslere gerileyim dedim. farkettim ki ne zaman durağın önüne gelsem, minibüslere gerilmek için kendimi kastırıyorum. "ümraniye gel ümraniye sik ümraniye yalanır ümraniyeye gidilir ümraniye de niye?" gibi öten borazanın yanından artis artis geçip uzattım parayı şöföre. şöför uzandı paraya. tekerlek üstü gidiyordum, teker teker. böyle alkolün hafif etkisinden flu gördüğüm insanların da beni flu gördüğünü falan sandım. birkaçıyla uzun uzun bakıştık. bu bakışmada kimse üzerine bir şey alınmadı. "ne bakıyon lan" demedi. diyemedi. çünkü ben flu bakıyordum, sana baktığımı nerden çıkardın lan diyebilirdim.

alt başlık: geceye hazırlık.

çocukluğumdan beri yerimde duramayan bir insanım. -ay ne güzel açıkladın kendini- daha çok sıkılgan, sıkıcı, ya da profesyonel kaçak olarak zamanı geçirdim. GEZMEYİ SEYAHET ETMEYİ YENİ İNSANLAR TANIMAYI çok severim. asdfjafjdasjf. ondan bahsetmeyeceğim ben, ben ondan bahsedemeyecek kadar kendimi aştım. ben kendimi kimseye açıklamayacak kadar kendimi aştım. adsfjfdajfda.
ben de saçmalıklara saçma diyemeyecek bir dil var. şu ana kadar kimseye artistik bir hareketim olmadı. kimseye mal demedim mesela. adsfjajsfda. yok dedim ama gerçekten mal olduğu için mal demedim. bana her şey olağan geliyor. bana her şey olağan gelmeyebiliyor. çok geniş bir yapılanmam var sanırım, ki bu da sıkılganlığımı açıklıyor.

alttan ikinci başlık [italik yazılı]: geniş insan

evet bu progresif yazımda, kendi sınırlarıma dahil ettiğim insanlara neden umursamaz davrandığımın diyalektiğini açıklayacağım. adsfajfd. ya bakınız ben de "siklememe" sendromu diye bir şey yok, ben de üzerine bir şey alınan bir insanım,ara sıra üzülürüm de, geçen üzüldüm mesela, annem evde yoktu yemek yapamadım üzüldüm buna. beni sevdiğiniz kadar ben de sizi seviyorum. tamam biraz daha fazla sev diyebilirsiniz, buna hakkınız var. ama BEN DE BÖYLE BİR İNSANIM YAA. aslında hiç de öyle değil, ben sıkıldığımda benden uzaklaşırsanız ya da beni kendinizden uzaklaştırırsanız ertesi gün ben size çok şirin halimle gelirim. vallahi gelirim. yeter ki benden sıkıldığınız anı iyi belirleyin, işte o anı belirlemekte zorlanıyorsunuz ve bana her zamanki davranmaya devam ediyorsunuz. bu metod işe yaramıyor. sonra bana kendini beğenmiş, siklemeyen, artist damgaları yapıştırıyorsunuz, ama ben git denildiğinde giden bir insanım. çağrılmayan yakup gibiyim bazen adfasfaksf gel demediğiniz zamanlar da oluyor. ben o arada üzülüyorum. gerçekten üzülüyorum. gerçekçesine üzülüyorum.

ha ben saçmalığa saçma diyemeyen bir insanım. saçmalığı bizzat kabulleniyorum, fakat saçma diye belirtmiyorum. çünkü insan kendisi saçma. -oha metafiziğe girdik-

yazarın son sözü:
o gazeteyi hala okumadım. sehpanın üzerinde içilmemiş kahveyle beraber duruyor.

istanbul'a açık mektup 2

Naber bebişim? Olm burda çok komik şeyler oluyo,çok şey kaçırıyorsun.
Ben ömrümde bu Ankara kadar rezil,kepaze,ar damarı çatlamış bi memleket görmedim.Temmuz ayında kazakla geziyoruz lan! Valla bak. Dışarı çıkamıyorum.Sinemeya gidiyorum sürekli.Sinemaları da s.k gibi zaten.En çok izleneni gösteriyor(mesajlı cümle)
Ortaokul arkadaşlarımla takılıyorum.Sürekli anılarımızı anlatıyoruz birbirimize.Neymiş efendim,ben bi gün tek tek sınıftaki herkese (kızlar da dahil) asılmışım.Yalanına sıçtığımın.Tamam yani,ara sıra böyle çapkınlık olaylarım olmuştur.İnkar etmem.Ama 14 yaşındasın ve ergenliktesin yani ne kadar tutabilirsin ki kendini ahahaahhahaa..Şaka lan şaka bu!
O değil de haftaya belki tekrar gelirim oraya.Teyzemin kaynıgillerin düğünü varmış.Belki tekrar buluşuruz eylülden önce.Beni sevdiğini biliyorum,ben de seni seviyorum :) bysss for now

;)

Gerek yurt sathında gerekse uluslararası camiada büyük ses uyandıran anketimiz sonuçlandı.Totalde 3 geçerli oyun kullanıldığı(allahım çok komik) anketimizin sonucu başlık resmimizin değiştirilmesi yönünde oluştu.İlgi ve alakanıza minnettarız.Zırtlan sizi öper efendim :-m

kanlı manlı bir şey

sezon finali

şimdi pazartesi son bütünlemeye girip, yolumu bulacağım. alphonse daudet'ın pazartesi hikayeleri'ni okumalıyız.

17 Temmuz 2009 Cuma

aslında düşününce saçma #3

aslında düşününce saçma #2

aslında düşününce saçma

16 Temmuz 2009 Perşembe

spermendo

ne dedim sen? ben geliyorsunuz. sen bakıyorum. yeah! bak morfolojim bozuldu, kendimi ifade edemiyorsun. ahh yine! şizofren miyim sen!

öyle ama bak. bazen benim dediklerim senin hayatın oluyor. nasıl ki sen, artis artis saçlarımdaki jölenin fazla kaçtığını söylüyorsun; aslında bunu kendi saçların için fazla görüyorsun falan. hmmsf. yok lan. sen iyisin "dur gözünde bir şey var" adamısın! sana ne lan benden? hmm? "abi uyanamadın mı? içtin mi yine?" ne oluyoruz kardeşim? hmm? sen neden bu kadar benimle ilgilisin. gay misin sen? hoşlanıyor musun benden? "lavoboya gidelim mi?" derken, abi tipin kaymış farkında değilsin mi demek istiyorsun? pisuvara işerken pipimin seninkine oranla nasıl göründüğünü mü merak ediyorsun? seni hiç sevmiyorum.
`sigaran var mı lan`?

bundan birkaç sene evvel, yeni bir dünya [brave new world] yaratmamış değilim. o dünyanın insanları ile bu dünyanın insanları arasında mekik dokurken, sanırım bazı insanları seçerken eklektik davranmadım. insan seçtiğimiz hayvan pazarlarında çok gezdim ben. işte o dönemde tanıştım bu endosperm yaşayışı benimsemiş insanlarla. sabah evlerinden çıkıyorlardı, işe okula, kursa, dikişe, dolaşmağa çıkıyorlardı; akşam eve dönüyorlardı, onları bekleyen televizyon, sehpa, kahve, saatin daha 9 bile olmaması vardı. küçücük bir yaşantıda, dış dünyaya kapadıkları çehrelerini görmek için aralarına girmem gerekiyordu. neydi onları bir sehpa bir televizyon bir koltuk bırakan? onlar mı tercih etmişlerdi, yoksa tercih edilmiş miydiler? aralarına girdim, karanlık bir odada yön bulma becerisi sıfır olan bir insan olarak gör beni, öyleydim. göremedim yüzlerini, oysa sokakta görsen bu insanları ihtimal vermezsin endosperm olarak yaşadığına. ama ihtimalleri sikeyim.

korkaktılar, düzenleri [içine girdikleri döngüye düzen diyorlardı, daha bülent ecevit'e peki ya "düzenler" diye çıkışmamıştı birisi] bozulmasın da ne olursa olsun. aman bebek ağlamasın, aman hastalanmayayım, aman aşık olmayayım, aman operaya gitmeliyim, aman aman sıraya koydun bizi zaman. düzgün kenarlı çokgenler gibi insanlardı, aralarında sıkılmadan edemedim. akşam olduğunda, akşam olduğunu belirten ritüeller yapan, sabah olduğunda horoz öttüren insanlardı. öyle bir zırh geçirmişlerdi ki üzerlerine, o zırhı delip geçen kurşun anafartalarda atatürk'ün köstekli saatine çarpmamış değildi. 4llah'ım bu nasıl olabilir diye düşünürken, endosperm insan'dan birinin çok yakınındaki bir dal kırıldı. ne dalı? akın birdal'ı. sen şimdi bu insanın paniğini gör, [yazdıklarımı "sudan çıkmış balığa dönmek" şeklinde özetleyen atalarımızı kınıyorum, piçler madem o kadar kısaydı neden kompozisyon dersinde uzun uzun açıklatma gereği duydunuz bize, annesi sevişmişler yahu]gözleri bana çevrildi. peki dediler "sen nasıl böyle dalsız budaksız yaşıyorsun. biz maymunlar olarak tutunacak dalımız olmadığında güvende hissetmeyiz kendimizi, yoksa annemizi sikenzlerrrr". ben o an, endosperm insan'ın çaresizliğini görünce sevindim, ateistlerin içindeki o derin boşluğu hissettiklerini anladım, yaraklar, kendilerine telkinlerde bulundum. niçe okuttum, su içirdim, beraber insanların yaşamlarını altüst edelim dedim. korktular. eski düzenlerine devam etmek istiyorlardı, bunun için çok büyük bir dayanakları da vardı "hafıza kaybı yaşıyorum" taklidi yapacaklardı. yapmayın etmeyin dedim. tekrar o zırhı giydiler. bir büyük darbe daha onları hiç toparlanamayak hale getirecekti biliyordum, fakat o darbeyi içlerinden biri olarak ben vurmalıydım, o zaman daha büyük yara alacaklardı. \m/ yaralayacaktım orospu çocuklarını. adam olacaklardı. bana eşyanın tabiatına uygun davranmayı öğütleyemeyeceklerdi, kendime bir zırh edinmemi, o zırhın içinde kendimi şahane hissedeceğimi söyleyemeyeceklerdi.

bana dert oldu

Sağlık bakanı çıkmış tv'ye.Aylardır tv izlemediğim için,ani sinir krizleri geçirmiyor,fevri delilikler yaşamıyordum.Fakat,ne yazık ki bugün yine başıma geldi.

Kapalı alanların tamamında sigara yasağının uygulanmasına 3 gün kaldı.Sağlık bakanı diyor ki:"Zaten halkımızın tamamı bu yasağın arkasında.Bize dua edilmesi lazım" Nargilenin de kapalı alanlarda içilmesinin yasaklanması konusunda ise:"Bir sürü faydalı,sağlıklı kültürel mirasımız varken,böyle zararlı bir şeyin korunmasına gerek yoktur." diyor.Bir de formül bulmuş kendisi.Adı "okey taşı" formülü."Misal kahvehanede okey oynuyorsunuz.Bu tip yerlerde okey oynayan 4 kişi ve onların oyununu izleyen birkaç kişi bulunur(yancılardan söz ediyor).Oyunculardan biri sigara içmek istediğinde yanındaki arkadaşına,'sen biraz benim yerime bak,ben bi sigara içip geliyorum' der ve sigarasını içip gelir.İşte bu kadar."
Ayy,ilahi Recep gerçekten espriler hvada uçuşuyor,yani öldüm gülmekten ;)

Gerçekten canımdan bezdim a dostlar.Yok sahiden yok.Ben yapamayacağım böyle.Bak kaç gündür,küfretmeyeyim,sakin olayım diyorum.Ama iğreniyorum.Nasıl olacak bu iş ya :(

Çok zor yaşıyoruz,çok zor...

Fakat?


Bunu göreceğime hiç olmasaydım.Naptın be Chris,naptın be yavrum.. :(( Sen misin o "like a stone" diyen..Off,off olmadı bu,hiç olmadı...

(Aslında süper lan şarkı yalan söyledim.Hatta arkadaşla kareografi hazırladık buna.Onun videosunu da bi ara eklerim :D)

14 Temmuz 2009 Salı

İstanbul'a açık mektup 1

Naber kahpe,nasılsın ben gittiğimden beri?Malum 4 gündür birbirimizden uzaktayız.

Duyduğuma göre hala sıcakmış havan.Bok gibiymiş böyle nemli nemli.Ankara çok güzel kızım esiyo böyle,soğuktan g.tümüz donuyor.Sen hala yan öyle,ateşlisin ya.Kaltak seni.

Burda yapacak hiçbir şey yok.Ankara her zamanki kadar sıkıcı.Herkes güneye inmiş.Yapayalnızım lan! Sus tamam şimdi,biliyorum orda olsam böyle olmazdı.Sende her daim yapacak bişeyler bulunur.Ama bunun karşılığında da canımızı istersin dimi orospu?Ah allahın cezası,ben bilmez miyim seni!

Neyse,şafak falan saymıyorum.Çok iyiyim zaten burda.Cidden bak.Zerre aramıyorum seni.Annem,babam falan var.Ev işte,ev yemeği.Doğduğun büyüdüğün şehir.Düzenli bi kere.Senin gibi değil kodumun delisi.Hiç özlemedim.Özlemeyeceğim.

Ne yaptım lan ben sana İstanbul.Ne yaptım? İt.

yeni başlık resmi taslağı #2

ne bu şimdi,niye koydun buraya?

Üzerinde iki milyon yazıp bi milyona satılsa daha mı iyiydi?

ahahahahhahhaha...Neyse,sevgili Callahan Abey;

Valla benim haberim yok lan :D Demek ki Mephisto da her adi şerefsiz hırsız köpek gibi çalıyor.İşin daha acısı herifler daha ilk sayının parasını vermediler bize :(

O değil de dergi iyi satıyo demek,sevindirik oldum burda!

O hiç değil de,dergiyi ve cevabını nasıl buldun? :-m

yeni başlık resmi taslakları #1

roger waters'ı duvarın içinde unuttular

pis floydiyanlar.

dUvaRlaR koNuşmuYor AnNe



afafdjasfdj

üzerinde bi milyon yazan derginin aslında iki milyon olması

bugünki konumuz bu. üzerinde bi milyon yazan dergi nasıl olur iki milyon olur? esasında bi milyon derken kafa mı bi milyon'du? asafdagjads

sayın kapitalist çingenetor hanım:
bunu ahkam.blogspot adresine şikayet edeceğim, ayrıyeten çeşitli ortamlarda bunu dile getireceğim. tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını gasp ettiğiniz, insanları dolandırdığınız için sizi tüketici koruma derneği'ne de şikayet edeceğim.

o değil de, ben mephisto'ya girince çıkamıyorum. cebimdeki tüm parayı harcayasım geliyor.

o da değil de, ben gittiğimde sadece 3 dergi kalmıştı. birini ben aldım kaldı 2.

şive bir mizah unsuru değildir!

dilemma

1.Çocuk istiyorum,ama evlenmek istemiyorum.
2.İstanbul'da yaşamak istiyorum ama kimlik taşımak istemiyorum.
3.Para kazanmayı yada herşeyin bedava olmasını istiyorum,ama çalışmak istemiyorum.
4.Şarkı söylemek istiyorum,ama başka herhangi bir şey yapmak istemiyorum.
5.Yemek yemek istemiyorum,ama aç kalmak da istemiyorum.
6.Hep gece olsun istiyorum,ama hiç sabah olsun istemiyorum.
7.Mülkiyet ortadan kalksın istiyorum,ama bir eve de hayır demem doğrusu.
8.Saçlarım zenciler gibi kıvırcık olsun istiyorum,ama saçlarımı üçe vurdurmak da istiyorum.
9.Olympos'u çok seviyorum,ama herkesin yanında Olympos öldü demek istiyorum.
10.Herkes beni sevsin istiyorum,ben herkesten nefret ediyorum.
11.Televizyondan tiksiniyorum,internet bağımlısı olmak da istemiyorum.
12.Denize gitmek istemiyorum,ama bronzlaşmak istiyorum.
13.Kitap yazmak çok saçma lan bence ama yazar olmak istiyorum.
14.Duman'ı çok seviyorum,ama bunu dillendirmek istemiyorum.(aha söyledin işte aptalok)
15.Hem korkuyorum,hem çok seviyorum.