30 Haziran 2009 Salı

asfjdfjafjfdasj hiç anlamı olmamasına şaşkınım

artık kelimeler yok. dinlemiyorum. sesler gelmiyor. oynuyorum, bozarovlaşıyorum hemen. saltanat kayığından narsis'i görüyorum, diyorum ki "annen de kendi saçlarını severdi". susuyorum bu. hüzünle alakam korkuyla karışık, samanlıktaki alev kadar. düşüyorum ayaklarıma, oynuyorum. çünkü ben şiirlere dayanamıyorum. ıslaklığa alışık değilim, nöronlarımdan apaçık can yücel kısa devre yapıyor. gözyözüne sahilleri çağırıyorum, öyle dolanıyorum. sarhoşluğumun ayaklarına kendimi düşürüyorum; upuzun seriliyorum, "epilepsi, epilepsi" diye bağırıyorum. kimse anlamıyor, daliriyorum.

ilgisizim objelere. transandantal kalıyorum, böyle bu. bir şey çıksın istiyorum, çıktığı yeri kendi ellerimle açayım. bir şey çıksın, dasein'im yere serilsin. güzelliğini örseleyerek seveyim, afazi dilime küfürler yardırayım. izlenimci, yönlenimci, açıkta kalanı şümülleyici anaç yanım ölsün istiyorum. hemencecik kırılayım kollarına, hemencecik sevgipıtır. birdenbire abanayım, birdenbire sömüreyim. birdenbire rimbaud, birdenbire attila ilhan. kimse, kimseleşmesin. abartılı sevgimi, abartılı dünyaya yedireyim. nihil nihil çekip gideyim sonra. adı edebiyat olsun, adı flaneur olsun. birdenbire, sayıların yerlerini şaşırayım.

yollara hızlanayım. amok delisi, diyogen miskinliği. semireyim bir köşeyi bir köşeden. atatürk olsun beynim. zeus ölsün ellerim. kelimeler anlamına soğusun, kimseye kimseleşmeyeyim. yadırgalı bir insan olayım, kelt dilinde öküz olayım.

artık kelimeler çok. sair sair. hangi köyü terketsem adım doğrucu kalacak, nereye sığınsam yanlış. hangi istanda, hangi metrekarede serilsem güneş güneş, hemencecik keyif düşkünü adım. bir anda adım damar damar parselliyor vücutları. bir anda adımın arkasına sonekleri kendinden meçhul, saygısı kendine çekinik, sevgisi gece üstü açık kalmış sıfatlar ekleniyor. ne zaman kendimi sevdirsem, nihil nihil ekşiyor ağızlar. ne zaman durulsam, hareketlenmelerime aşık olanlar küçümsüyorlar. duruyorum işte, gitmek yok diyorum, gitmeye teşebbüsten ağır yaralar alıyorum. gitsem, gideceğim yeri getireceğim ayaklarının altına. aptallaşacaksın dönüşlerime. bakışların kindarlığını, bu sevgiye olan dindarlığından alacak. bunlar olmayacak bir zaman, bir zaman her şey akacak, durmayacağım öyle istanbul istanbul. konuşmak için, duyurmak için, bağışlanmayı dilenmek için susacağım. tüm hüzünbazlar öyle yapmaz mı?

nihil nihil eseceğim bir zaman. durup dakikaları koşturacaksınız, duracaksınız hamal hamal. peşimden keskin manevralarla geleceksiniz, birden aklınız, birden şiirleriniz olacak, birden umutlarınız olacak, birden sevaplarınız, acıyan yanlarınız, annelerinize sarılmalarınız olacak. boşluğuma koyacak kelimelerin altını çizerken, boşluğunuza koyduğum kelimelere içleneceksiniz. o kadar da susarım oysa, illa da konuşturup yaralatacaksınız kendinizi. şiir gibi esneyeceksiniz aşka sevgiye. dönüp dolaşıp, anlamları sonradan çoğalmış nesneleri ben diye seveceksiniz. kayıp parçanıza, kayıp düşüncelerinize yamayacaksınız sevgiyi. başınız paramparça düşecek, diliniz daha güzeline dillenecek gibi. umutlarınız bölünecek, yarın, yarın, yarın olacaksınız.

kimseyi, kimseleştirmeden ayan beyan ayrılacağım fotograflardan. hiç olmamış gibi, hep olacakmış gibi şairleşeceksiniz. ağzınız büzüşecek, duygusallığınız ıslak sünger gibi ağırlaşacak göğsünüzde. bir zaman sonra, tüm kelimeleri tüketmiş olmaktan afazikleşeceksiniz. koyun gibi. bakacaksınız mal mal, içinizde derin bir adam barındırdığınızı sanırken; önünüze koyulan eros'a kerkineceksiniz. eros'ta kendinizi görmeye yeltenip, sığ derinliğinizi daha da derinleştireceksiniz. çünkü beyzadeler, siz sevmeyi bilemeyeceksiniz. bakacaksınız vitrin vitrin, camekanlar ne kadar temizse o kadar temiz hissedeceksiniz. çünkü, pisliğinizde boğulmadan önce, pisliğinizi göremeyeceksiniz. sizler temiz, ferah, oksijen dolu sokakları seveceksiniz; adamakıllı seveceksiniz. abanacaksınız, naylon naylon takılacaksınız. bir zaman sonra, elleriniz uzanamayacak, budala titizliğinizden öleceksiniz. kimse dokunmayacak size, kirleneceksiniz çünkü. güzelliğinizi kimse elde etmeye çalışmayacak, çünkü gözden düşeceksiniz an be an.

nihil nihil kalacaksınız kollarımın çevrelediği boşlukta. boşlukları toplayıp, kilogram kilogram dolduracağım içinizi. bakacaksınız yine mal mal, ben sizi baştan yaratırken, kendinize direnmiş olmakla övüneceksiniz. oysa, ben sizi poşet poşet marketlerde gezdiriyorum, reyonlarda en ucuz şarap gibi sahiplenilmeyi bekliyorsunuz; hani titizliğiniz? hani mimikleriniz? eğleniyoruz mu? eğleniyor muyum?

daha kalabalık ve devriksiniz artık. ahaha, büyüdünüz mü? serpildiniz mi? ayaklarınız mı var artık? gözleriniz mi camekan artık, camekan mı gözleriniz? soru işaretlerine halen gergin misiniz?

yahu, bir dakikada içiniz geçiyor. bir dakikada çarkediyorsunuz, ikilemeleriniz çoğalıyor. bir anda büyük balıklarınız geliyor: "laf üretiyor lafazan". bir anda sersemleşiyorsunuz, size artık hiçbir şey söylenmez, her şey gibi anlıyorsunuz çünkü.

neden nihilizm? birden neden boşunalık? neden camus? neden kierkegaard? çünkü hiçbir şeyi, her şey gibi yaşamayınız artık! biraz da çözümsüz kalın, sırlı kalın, esen kalın.

"sıkıntı :(("

kaç gündür, bak kaç gündür, kız bloglarına özgü başlıksallara bir şeyler yazasım var. "sıkıntı :((" diye bir yazı başlığına atarlanmalar yaşıyorum. düşündüklerim, düşüncelerim, taşınmaz mal gibi beynimde yer ediyor. diyorum, aforizmaları olan bir kız blog yazarının ortalama bir yazısı 1383882 tane yorum alır. zaruriyetten sıkıntıyı, ":((" bu ifaden ayrı düşünemez oldum. başağrılarım artıyor düşününce bunları.

biz de sıkılıyoruz abi. sıkıntılardan devşirme transformasyonlar da yaşıyoruz elbet. birden aktarların olduğu bir sokakta binlerce çeşit koku tarafından esir alınıp da, hepsine burun kıvırmak gibi. -bizim de benzetmelerimiz var- ne zaman işte otursam, yazının, mizahtan ayrıştığı, mizahı içeriklemediği bir ağır abi yazısı yazmaya hallensem ":((" ifadesi gitmiyor. gidemiyor bir yere. çünkü sıkıntıyı üzülmekle kemikleştirip, imdat çağrısında bulunmak refleksif bir dışavurum. sanki ":((" ifadesi imdat çağrısı. zile basıp kaçıyorsun.

"ben kadınları anlamıyorum abi". çotank diye böyle bir laf etsem ya, olaylar aktarsam, sizleri de olayların içine çeksem, stendhal olsam bir an, dedikodu minvalinde magazinel kalacaksınız olaylara işte. sıkılmış olduğumu ele almayacaksınız, "kim kimi nasıl"a odaklanacaksınız her daim, kim kim ki lan?

zen var mesela, zenperest oldum ben de. konuşuyoruz, sarılıyoruz, hayallere ortak oluyoruz. bir tartışmadan sonra suyuna gidiyorsun, sevdiği şeyleri ayağına seriyorsun, normalde yapmaya mecalin olmadığı şeyleri, "aga bu sefer olacak değil, olmalı" şeklinde yapıyorsun. yaptığın her şey geçiştirme olarak algılanıyor, hafızadaki turşulanmış printscreen'lar orda duruyor, alıp yırtamıyorsun. hemencecik önüne koyuyor. zen böyle yapıyor, ben onla restleşmek istemiyorum. restim terstir benim. bak şuraya ":)))" koysam ne güzel, ne kadar anlamsal bütünlüğü olacak.

zen'le oturuyoruz, beni konuşturuyor sürekli, bazen kendimi selim ışık gibi hissediyorum, bakıyorum zen'e, yanımda duruyor, canlı kanlı duruyor, arada bir başını göğsüme gömüyor. orda duruyor öyle, olayı algılayamıyorum. yapacak hiçbir şey yok. zen orda öyle durmasa, hissetmesem yakınlığını, aramızdaki sevgi bağları birden kopsa diye metafizik kitaplarındaki ampirik uyarlamaları canlandırıyorum, sonuç bir yere bağlanmıyor. düşününce, zen'in varlığı, zen'den bağımsız gibi, zen var ve öylece takılıyoruz. eve gidip yemek yiyebiliyor mesela, ben evde yemek yediğini bilmiyordum. asdfajfafjsd?

aasdfjasdfakf olmayacak yapamıyorum. aşık adamın "sıkıntı :((" başlıklı yazısını bir türlü yazamıyorum. leyl ile mecnun'a giden bir betimleme yapamıyorum, selim ışık'ı araya sokarak ne kadar dengesiz bir insan olduğumun bilincine varıyorum. zen'de bilir ne kadar dengesiz ama dengeleyen olduğumu. zen her şeyi bilmekle yükümlü, ampirik açıklamaları var: "böyle dedin... böyle yaptın... şimdi de böyle yapıyorsun?" ben hala samimi bir şekilde zen'in yanımda durup öylece ağzımın içine bakmasını algılayamıyorum.

başa dönersek kız blogundaki sıkıntı, üzüntü, sarsak, kemal derviş yazılarının neden gökteki yıldızlar gibi insanın içini ferahlattığını, ya da insanı kara delikler gibi içine çektiğini algılayamıyorum. -astronomi terimleri de iç açmak, iç karartmak minvalinde yazıda yer buluyor ya ne güzel- hakikaten saçma diye düşünsen de, -hadi itiraf edelim heeheheh- içine giriyorsun.
gittik. çağrılınca giderdik. çağrılmayan yakup vardı, raftan inmezdi, gidemezdi. tepeden inmeci güneş, cuntacı gecelerin sonatları gelirlerdi. -hepimiz yılmaz odabaşı'nı attila ilhan kulağı sanardık- tonik ve toksik homurtular köşeleri sarar, fuzuli bir köşede kıvrılır uyurdu. bazen ilham gelirdi, bazen biz ona giderdik. gidilirdi, iade-i ziyaretlere küp şekerler, pötibörler götürülürdü. siz de giderdiniz ya, gelmiş gibi sevindirirdiniz adamı. bakakalırdı arkanızdan, makas alırdınız yanağından, saçlarına çok tırnaklı elleriniz gömülürdü. kulak arkası ettiğiniz yalandan çocuk sevme seanslarınızda, babalar erkenden uyumaya giderdi. vardı bir şeyler, gitmenize sebepler her daim vardı. adam duruyordu öyle. biliyorsunuz.

adam size çok şey içirdi, biliyorsunuz, sizi kirletmiş olmakla övündü. ayağınızın altından yolları çekmiş olmakla övündü, bağrışmalarınız kaldı kapı çarpılmadan biraz önce apartman boşluklarında. yüzünüz gözünüz trabzanlardan inemedi, omurganız kapı eşiğinde kaldı, apartmandan bir et parçası olarak çıktığınız günleri bilir bu adam. tüm aşklardan kovuldunuz siz. sanıyor musunuz ki çok şeyi göze aldınız, bir anda yaşlandınız, tüm yapabildikleriniz yüzüne bir kapı olarak çarpıldı. öylece sırnaş dolaş ayrıldınız destansı bağımlılıklarınızdan: bakınız halen adam duruyor, ağzı yüzü eksilmedi.

adam size yalan söylemedi. adama inanmamış olmayı sigorta olarak kullandınız. eğer adama inansaydınız, söylediği her şeyin gerçekleşme ihtimali vardı, ve siz kolunuza takıp gezindiğiniz bu adamın bir adım daha yaklaşmamış olmasına seviniyordunuz. kalp tutulmaları yaşadığınız bu adama saygılarınız, sevgileriniz, biriktirilmiş sarılmalarınız, uzatılmış saçlarınız vardı. biat etmeleriniz, el üstünde tutmalarınız, porselen dişleriniz, naylon özürleriniz, geçiştirilmiş sinirleriniz, dalında kurutulmuş hınçlarınız vardı: bakışlarınız donakaldığında bu adam, hiçbir şey yapmamış olmaktan kendine güveni tamdı.

ve siz her günün ertesinde iyi geçirilmiş vakit hesabı yaparken, kendinizden uzaklaştırdığınız kendiliğiniz varken, aniden gözyaşı yağmurlarınız, küresel ısınmalarınız varken, bu adamın kahvesi ve az biraz damıtılmış uydu alıcısı vardı. adam size hiçbir şey yapmadı, çok şey alındınız üzerinize, çok aşkı kör ettiniz, obsesif yanılgılarınızı güzel günlerin acısını çıkarmak üzere bu adamdan öç almak için beylik laflar olarak sıraladınız.

adam temizdi.

uzun uzadıya tartışılsaydı rutubetli hafıza kalıntılarınız, aritmetik ortalamadan çıkarırdınız kuruntularınızı, size bir gökyüzü verselerdi, kuşlar uçmak için kanat bulamazdı. adam diyordu ya "sizi gençlik hayallerinizin gerçekliğine inandıramadım". inanmadınız adama, ayaklarınız vardı sizin, tek duvarı ortak apartmanlar önünde, paspasa silinmiş ayaklarınız. yakup sizi hiçbir yere çağırmıyordu, siz de yakub'a vahiy olarak inmiyordunuz, saçmasapan insanlardınız. ses çıkarılmıyordu size, kimse sizi örselemiyordu, çat diye iki laf arasına sıkıştığınızda gözyaşlarınız hemencecik ortama dalıyordu. size kızamıyordu adamcağız, tartışmaları büyük kavgalar olarak görüyordunuz, siz hiç kavga nedir bilir misiniz? yakup her daim ketum, siz de her daim anlaşılamayan göğüslerdiniz.

bir sabah yakup'a verdiklerinizi, -haşa yakup almamıştır siz vermişsinizdir- yüzüne vurmaya çalışırken, adamcağız su sızdırmaz şişelerde bulmaya gitti kendini. sakın demeyin vazgeçmelerin ustasıdır diye, yakup'a inen ayetleri bilmezsiniz, tanrı yakup gibi insanlar üzerinden yürütür işlerini. ve yakup sizi sınamaz, ödev vermez, sorguya çekmez. ve bu adam size şişeler getirmişse, hediye olarak görmeliydiniz. para üstü olarak almalıydınız. depozito olarak görmeliydiniz, yakup'un içinde özgürce gezinebilmek için. yakup sizin ağzınızın içine çemkirmeler yerleştiren adamdır, yakup diye bağırmalarınız bundan.

zır zır gelmeyin artık "kim o?" değilsiniz siz. b blok 2.zil'i soyunma evi olarak görmeyin, yakup'a gelmeyi kaçamak olarak gördüğünüz sürece, esas olarak bilmediğiniz sürece, kaçtığınız gibi gösterdiğiniz şeyleri içinize sokmayacak bu adam. yakup'a gelirken neden hayat yorgunu olduğunuzu söylersiniz, neden yakup'a imajiner bahaneler getirirsiniz istediğinizi almak için?

biliyorsunuz yakup çağrılmayan'dır, yakup'a giderken bir paket küp şeker ve pötibör götürünüz.
tüm hikayeleri ben uydurdum. piçler! yaşanmışlıklarınız bana ait! sevgili diyen kalbiniz bana ait. aşk diyen diliniz bana ait! dalıp giden gözleriniz bana ait! siz, hiçbir şey olmayı başarabildiniz! alkışlıyorum sizi!

o hikaye anlatıldı. yüzlerce kez! binlerce kez! ben anlattım! anlatacağım da! alayınızın gözündeki yaş benim, elindeki son mektup benim! ben sizin en güzel yalnızlık şiirlerinizim! ben sizin yastığa sürülen sümüğünüzüm!

ellerinizim! gözlerinizim!

siz... benim hiçbir şeyim olmayı öğreneceksiniz! ki siz hiçbir şey olmayı biliyorsunuz zaten! [aferin size]

ben anlattım siz dinlediniz! kendinizi buldum sandınız! zanax! zanax! zanax! ve yeniden ağlamalarınız kaldı ellerinizi bir dala tutunduran!

ve yine bana seslendiniz! sesiniz yok sizin, o ses de benim! o da benim! ben sizin herşey dediğinizim, hiçbir şeyinizim!

ben sizin tanrınızım! güneş! güneş! güneş! ben sizin dualarınızı boşa çıkaranım!

ben sizin kadın yanınızım, erkek gülümsemenizim! cehennem! cehennem! cehennem! ben sizin en korkak yanınızım!

arş! arş! arş! ben sizin tüm yükselmelerinizim! ben sizin egonuzum!

ölüm! ölüm! ölüm! ben sizin varlık sebebinizim!

ben sizin tanrınızım! aşk kesilen yanınızım!

hep ben anlatacağım, en güzelinden! dinleyeceksiniz! dinleyeceksiniz! dinleyeceksiniz!

sonra?
tanrı olacaksınız!

şimdi, ölmek için tekrar doğabilirsiniz! umuda kalkan geminizim ben sizin piçler! ben sizin eskiyen yanınızım! tüm isteklerinizim! bilseydiniz, daha başka neler isterdiniz? beni istemekle hata etmediniz mi? tanrı olmak varken, kul olmak zor gelmedi mi size? köpeğim olmak hoşunuza mı gitti?

ben sizin yarattığınız köleyim, tanrınızım! aşk kesen yanınızım! aşk kesen yanınızım!

sonra?
yeni tanrılarınız sizi bekliyor, eskitebileceğiniz! olimpos sizin terkettiğiniz tanrılarla dolu! hades! hades! hades! o tanrılarınızın yeni mekanı olmasın?

...ve hepinizin ağlayan yanı, benim bira kokan ağzımdır!
mutlusunuz. değilsiniz! öyle değil mi? beni özlüyorsunuz!

...gelin tanrınız sizi kucaklamak istemiyor artık! ama yine de gelin! gelmeyi bilin! gelin ki, o tasmayı boynunuzdan çıkarayım!

şimdi uyuyun!
tanrınız emrediyor!
zaman her şeyiniz, ilacınız!

tanrınız emrediyor!
uyuyun!

güzel bir uyku vadediyorum size!

görüyorum ki gözleriniz çapaklı. uyandınız! hala beni çağırıyor musunuz? tavsiyem daha uzun uyuyun!

uyuyun, uykularınızı gerçek zamana yayacak kadar! beni içinizden sökene kadar uyuyun, ben olana kadar uyuyun! tanrınıza benzemeyi öğrenin! öğrenin zavallılar!

her şeyiniz olmaktan rahatsız değilim! acımıyorum size! tükenen gülüşlerinize! tanrısal yanım size, "her şeyi akarına" bırakmayı öğütlemiyor, çünkü bana akıyorsunuz, pis sefiller! bana akmayı bırakın! pusulanızı benden öteye kurun! beni bırakın, dualarınızı artık duymuyorum!

eğer hala ben diyorsanız, benim olmak istiyorsanız; bana yeterince köpeklik ettiniz, kurtulun artık o benden! kurtulun! bana inanmayın artık!

ben sizin kürkçü dükkanınızım!

uyuyun!
meleklerim sizleri uyutacaktır!
bir zaman sonra onları da alacağım üzerinizden!

şeytanlarınızla yaşamayı öğrenin artık! öğrenin, pis sefiller!

uyuyun!

çapaklı gözleriniz olsun ki, uyuduğunuzu anlayayım!

akmayı bırakın artık!

sayılabilir sonsuzluklara giriş

söylemiş miydim? şairleri sevmem. sevdiğim tek şair, albert camus'dür. ben ona şair diyorum. o halde şairdir, ağzınızı yayarak itiraz etmeyin. efendim, bu şairlerin sonsuzluk kavramına yüklediği anlamlardan gına gelmedi değil. aşk sonsuz, hayat sonsuz, a dan b'ye gitmek için sonsuz yer geçmek falan gerek, zenon seni de yalarım... hiç sevmediğim şeyler. tanrı da mı şairdir nedir? sürekli "ebedi yaşam"dan bahsediyor efendim kendileri, şimdi tanrıya stoa okulundan sesleniyorum, "kill the king!".

albert camus'ye gelelim, severim bu adamın elindeki piposunu. çılgındır nazarımda, öte yandan beat genaration ile karşılaştırınca daha realist görünür gözüme. beatniklerin dediği gibi "bu dünya bir boktur, bok olarak da kalacaktır". ne güzel ayar anasını seveyim, uzun uzun yaşamayı düşünenlere. albert camus'ye halen gelemedik. nasılsınız? iyiyim saolun.

"ölümle biten bir yaşam saçmadır" dedi camus, tuttum bu adamı yaladım. bu ne kadar güzel bir cümle kardeşlerim. sonra dedi ki "bunu bilerek, kafanıza göre takılmayı, yaşama haddinden fazla değerler yüklemeden yaşamayı öğrenin lan!" dedi. dememiş de olabilir.

sonra, efendim materyalist felsefe geldi kapı komşumuz oldu. olmadı değil. onu da tatmadık değil. çünkü, gençler akın akın marksın sakalını öpüyordu, öte yandan şeyh eteği öpenler de vardı. bakın sakal öperken aldığınız zevke bakın, siz bu dünyadan göçtüğünüzde bu zevkin yok olacağını, bu saçma hareketin ebediyen yokolacağını düşünün. insan rahatlıyor yahu! rahatlamak bilirsiniz masturbasyon evrensel kümesinin dışıdır.

şunu hafızamda tutuyorum "ben varsam dünya var, ben yoksam dünya yok". ne kadar ben merkezcilim di mi? ben ölünce ben de dahil hepiniz yokolacaksınız falım sakızla umutlanan zavallılar. "ölmeden önce ölmek" tam olarak ben ölünce sizin tadacağınız şey! tamam devrelerinizi yakmak istemiyorum.

sevdiğimden yaşadığım sonucunu çıkarıyorum. sanki buraya ait olmakla, buraya ait olmayı umursamamak bazen aynı şeyler gibi gelse de; dönüp dolaşıp bir kadının beline dolanmıyor muyuz? o canlılık belirtilerinin sonsuzluğunu hayal etmek şaireneyken, sonunu hayal etmek jean paul satre'lik değil midir? hmm? sonu olan şeyler güzel değil midir? sonsuz olan baymaz mı? tanrı baymıyor mu sizi? uzun süren ergenlik çağınız baymadı mı sizi? hmm? yahu düşünün hep ergenlik çağında kaldığınızı? pipiniz var böyle, ona dokununca zevk almakla utanç arasında gelgitler yaşayan bir acayip memeli! ahah! bu ne lan? sonsuzluğu bu kadar severken, sonlu şeylerden aldığınız zevki sonsuzlukla tarif etmiyor musunuz lan? hmm? aşk dediğinizin ömrü 3.5 atan yıl iken, bunu bin yıl anlatmıyor musunuz? o 3 yıl size yeterken, siz daha fazlasını isteyerek nereye varmaya çalışıyorsunuz? bu yol nereye varıyor?

o yüzdendir, sevmem sonsuzluğu. o yüzdendir, tanrı'ya ara ara inanmam. bu şekilde tanrıcığım yokolur.

bu dünyadan başka bir dünyaya bağlandığınız gün, öldünüz demektir. bitmiştir her şey. ne kasıyorsunuz? kaybeden gerçeküstü aşıklar sizi!

everyday is like sunday

yazıya ingilizce başlık buldum koşun. koşmayın.

de yazıyı yazamadım.

29 Haziran 2009 Pazartesi

merak ediyorum

Kinyas ve Kayra'daki Kinyas Hakan Günday'ın ta kendisi midir? Bu Hakan Günday şerefsiz bir adi köpek mi ki böyle kitaplar yazıp sanki hayata çok sıkı sıkıya bağlıymışız gibi bizi kendimizden tiksindirtmeye çalışıyor? Hayattaki amacı nedir?Amaçsızlığı kendine amaç belleyen bir adam neden kitap yazar,hadi yazsın bişi diyemem bunları bir de neden basar? Neden bu sıralar "hiçbirşey yok" demek istiyor o kadın sürekli? Sürekli rüya görüyor,sanki suç işlemiş gibi uyanıyor bu rüyalardan? Çok mu erken bazı şeyler için,yoksa vakit geldi de geçiyor mu? Ama sen de çok güzelsin be şerefsiz,harbi çok güzelsin..Hayıflandıran tek kelime "umut".. Hakikaten biz kime naptık ya...

bilemedim

Aşk'ı yazan Elif Şafak'sa,Pinhan'ı yazan kim? Biri bana bunun cevabını versin.

28 Haziran 2009 Pazar

resimdeki sanatçılar


bu ne lan? #9

açık oturum

-mustafa topaloğlu hakkında konuşmayı yasaklamışsınız neden?
güzel bir soru teşekkür ederim. insanların arkasından konuşmamalıyız. insanlara saygı göstermeliyiz. insanları olduğu gibi kabullenmeliyiz. aga, bence facebook'taki bir videoya çok güsellll yazmak gibi topaloğlu hakkında espri üretmek ve o adamın uzay zamanı bükmesi üzerine analojiler kurmak. düşünüyorum da ikonlara eleştirel, moron tespitler yapmanın anlamı yok. hani zaten adam kendi misyonunu sizlerin şapşal tepkileri üzerine belirlemiş. yanlış mıyım?
-siz de tepkisiz kalmak, absürtlüğü yadırgamamak taraftarı mısınız?
yahu tüm tepkileri, tepkisizlikleri ve yadırgaları sikeyim sana bi şey olmasın. ben mustafa'nın limit değerinden bahsediyorum, yahu adam bence bir andy warhol.
-peki sabah programlarını da eleştirmeyi yanlış buluyor musunuz?
ben eleştiyi yanlış buluyorum. eleştiri nedir abi? nedir ya? insan insanı neden eleştirir? amaç nedir burda yeaaa? biliçli insanlar yaratıyorum geyiği mi skeceğiz nedir? yapmayalım şunları olsun bitsin. azıcık popüler kültür eleştirisini, popüler kültürün önünü almak için değil de, yönünü belirlemek için yapalım yeaa. napiceksin seda sayan'a bombalı suikast mı düzenleyeceksin? muazzez nineyi öldürüp bir daha sabah programına çıkmasını mı engelleyeceksin? muazzez nineyi o skindirik hayatına geri mi iteceksin? yahu kadın saçma da olsa eğleniyor orda, napiceksin behlül'ün yüzüne kezzap mı aticeksin?
-beyfendi sakin. peki, insanların ne izlediğine karışır mısınız?
hayır, kesinlikle karışmam. fakat ne içtiklerine karışırım, mesela knorr çorba içmesinler.
-peki siz nihilist misiniz?
peki siz derya baykal mısınız?
-evet.
sabahtan beridir tüm ciddiyetimle sizin sorularınızı yanıtladığıma inanamıyorum!

pederin valideyle evlenme hikayesi

büyükbabam cemil paşazade, annemi gülhane parkında görüp beğeniyor. kimlerden olduğunu soruyor, tahsili var mı, kaç dil bilir, ata binmeyi bilir mi, sorup da soruyor. parkta kime soruyorsa orası meçhul. valide de hanım hanımcık bir kız, reveranslar yapıp duruyor, her gün penceresinin önünde aşıkları serenadlar yapıyor. peder de çok karizmatik ve yakışıklı bir adam, istanbul'un pera'daki her genç kız ona aşık, fakat peder evlenmeye niyetli değil. vesselam, büyükbabamın cinliği sayesinde, bir gün yıldız'da pederle valide karşılaşıyorlar. ilk görüşte birbirlerine yazıyorlar. çıkalım mı falan diyor peder, valide ay kendimi yeni bir ilişkiye hazır ve nazır hissetmiyorum diyor. peder, yalvar yakar valideyi ikna ediyor. sonra büyükbabam valideye gönül koyuyor. sonra peder büyükbabamı öldürüyor, ve bu yaşlılar iyice azıttı, bu devirde babana bile güvenmiyeceksin derlerdi de inanmazdım diyor. valide bunalıma giriyor, peder valideye de çok sitemlidir, diyor ki sen kesin babama kıvırtmışsındır. valide pedere çok sinirleniyor, o yaz paris'e gidiyor tüm bu olaylardan sonra.

sonra sir richard adasında evleniyorlar. niye evleniyorlarsa bilmiyorum. peder 3 çocuk babası ingilizce bilen kitaplığında sol yayınları'ndan karl marx eserleri bulunduran bir adam oluyor, valide de moda yat klübü'nde her gün briç oynuyan, arkadaşları ile yüksek seste kahkahalar atan porselen dişli bir kadın oluyor.

peki annemin gamsızın önde gideni oluşu?

Annemi arayıp olup biten rezaletleri üzgünsel bir ifadeyle anlatmaya çalışırken,düğündeyim,kapatmam lazım,Namık'ın en sevdiğim parçası çalıyor demesi?

27 Haziran 2009 Cumartesi

annemin aslan max hayranı olması

anne?

pazartesi günü giyeceğim kıyafet?

seçmekte zorlanıyorum açıkçası. beyaz tişötümü mü giysem, siyah olanı mı? pantolon mu giysem şort mu? parmaklıklar ardında terlik mi giysem, con versene mi giysem? sakal mı giysem, traş bıçağı mı giysem? 123294239149 milyon yıldır aynı kıyafetleri giyiyorum halen karar veremiyorum :'(((

blogu yedekledim

rüyamda gördüm asdfjadfsdafj üç beş tane ırıspı çıçığı blogu hekliyorlardı. "bu blog manitasına manita demeyen adam tarafından by hack" yazıyordu ekranda. manitası olmayan adam benim yerime yazıyordu, ben de sadece yorum yapabiliyordum. asdfaskfa sabah kalktım kan ter içinde "blogu dışarı aktar" dedim. 1 mol ped.

tükenişler

Peki daha Ahkam'ın 2. sayısında yazacak birşey bulamama,tipik yazar bunalımı yaşama havalarıma ne demeli?
Fikir verin olum bana,malzeme verin! Valla yazamıyorum lan! Oyy oyy g.tüm tutuştu :'((

hmmmss bir şehri ardında bırakmak,hmmss çantanı alıp yollara düşmek...

the best of umut sarıkaya

neden ders çalışamıyorum?

hmm bi de bu var

bir de burdan yak!

Ali sevilmez mi,denyo musun sen?

pop z'art #3










aferin


ben de izlemedim

what the fuck? #8

asdfjasfa

26 Haziran 2009 Cuma

bu ne lan? #7

"prince sevinmiştir"

kalbimizde: papaver somniferum

terfinal

callahan'la tom thanks oynuyor. tom'a teşekkür ediyorum, kendisi gibi bir profesyonelle çalışmak çok gurur verici. öyle ince detaylara boğuyor ki beni, terliyorum, bu yüzden filmimizin adını tom terfinal gibi esprili bir şey koydu.

cast'ı hazırlayan arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. tanınmayan ama çok yetenekli arkadaşları kadroya almışlar. müzikleri de edi pakbayram yaptı. "aldırma gönül remix by DJ KAMASUTRA" enfes oldu.

piçler.

ah nerede vah nerede?

Blogumuzun benim dışımdaki diğer sakini sevgili Callahan Ağbey sizce kaç gündür neden blogdan uzak,nerelerdedir şimdi?

a)Akademik kariyer peşinde,sürekli inekliyor.
b)Karı-kız peşinde,Taksim'de.
c)Artık yazılarını başka bir mevzide topluyor.
d)Sevgilisiyle Moda sahilinde
e)Viagranın yeni sürümü üzerinde çalışıyor.
f)Alternatif tıpa merak saldı,ot böcek topluyor.
g)asddaffasafgdsahdfa

24 Haziran 2009 Çarşamba

büt büt atıyor kalbim!

Bir final dönemini daha bitirdik.Bilançosu şöyle:

Siyaset Sosyolojisi:bütün sınıf sayfa 106yı yazarken ben 284ü yazdım.Farklıyım orası kesin. Sonuç:kaldım.

Makro İktisat:Sıçıp sıvadım. Sonuç:Kaldım

Mesleki Yabancı Dil:Hocanın ingilizcesinden bir bok anlamadığım için sınav sorusunu yazamadım. Sonuç:Kaldım.

Kamu Maliyesi:Akşamdan kalmaydım.Sonuç:Kaldım

İnsan Hakları:Çok cüzel. Sonuç:Galiba geçtim ;)

İdare Hukuku: Pozitif hukukun kuramlarına karşıyım. Sonuç:Kaldım

İşte böyle dostlar.Acı dolu,dram dolu iki haftanın sonucu bu.KAFAMA SIÇAYIM.

finlandiyalı bir arkadaşı blogumuzda 11 dk misafir etmişiz

adam oturmuş anlamaya çalışmış takdir ediyorum.

peki birden sönüp giden filizlenme aşamasındaki umut?

filiz akınları.

peki birden gelen başarırım hissi?

gelme artık.

oyş!

10 saat + 2 saat + 4 saat. vay aminoasit vay.
10 saat: tüketilmiş ders notu başına 2 saat.
2 saat: tüketilmiş pireli uyku başına 1 litre salya.
4 saat: tüketilmiş başağrısı başına 5 bira.
vay aminoasit vay: annemi siktiniz orospu evlatları. teker teker geleceksiniz aminoasitler, hepinizi birden ezberliyemiyorum.

3 tane finali 2'sini öteleyerek, bütünleme demeye dilim varmıyor, atlattık.

23 Haziran 2009 Salı

shot the night

O kadar çılgınız ki tekila içip ders çalışıyoruz. Biz mal mıyız neyiz!

aşk

Daha iyisini bulana kadar en iyisi sensin.

22 Haziran 2009 Pazartesi

uzatılmış işsizlik okuyanlar

GEÇEN SOLCU BİR ARKADAŞIM SÖYLEDİ. adam bunu oturmuş düşünmüş, sonra esasında işsizlik okuduğumuzu çıkarşamış. BEN DE DEDİM Kİ İŞSİZLİK OKUYAN SENSİN SADECE, BEN BİZZAT PATRONLUK OKUYORUM. ağlamaklı gözlerle baktı. sonra uzaklaştı bizden. armutlu'da bir evde, tehlikeli şiir okurken polis coplarıyla nezarethaneye kadar kovalandı.

adamın vücudunda 68'den devrim yaptılar.

abi bize gel ders çalışalım

gelmiyorum siktir git. ders çalıştığımız yok, bira da yok, o halde neymiş gelmiyorum. neden gelmiyormuşum? beşiktaş çok uzak bize, uzak olmasa gelir gibi yapardım. biliyorsun bi de öğrenci evlerindeki ekstra arkadaşları sevmem, ki ben de yancı arkadaş olmak istemem. ABİ YEAA BİZ BÖYLE ÇOK ÇILGINIZ DERS ÇALIŞMAK İÇİN TOPLANIYORUZ, DERS ÇALIŞMIYORUZ. BİZ MAL MIYIZ LAN?

o değil de kahveye bir daha gripin koymayalım. halen sancılar çekiyorum.

ayak

Vallahi bu evden sıtkım sıyrıldı.Delireni mi dersin,ders çalışmamak için kendini soytarı eden mi dersin(bu benim),15 dk çalışıp 3 saat mola veren mi? Artık bitsin şu final dönemi.İnsanlıktan çıktım a.q.

En sonunda bunu da gördüm.Arkadaşlardan biri ders çalışıyorum ayağına yatıp,saatlerce ayağını izliyor. Yumurtaya can veren Rabbim kurtar beni!

nasıl yani!

Günlerdir bariz bir sarhoşlukla dinlediğim şarkının sözlerini şimdi idrak etmem:

"baksana talihe mal verip kimine
seni vermiş benim gibi birine"

bir diğeri:

"aşkta yatır gibisin ya hani bana"

petiolated leaves have a petiole

-saplı yaprakların bir sapı vardır- asdfsafakfdakf mesleki ingizce çalışırken.

21 Haziran 2009 Pazar

ahkam'a vermeyi düşündüğüm yazı

evet

adam asmaca

sadık

burakcan'ı dövmüştü. evet.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Faşist misin?


Bu da geldi başıma.İnanamadım.Yolumu çevirdi birtakım arkadaşlar.Burda yazdığım yazılara pek bi celallenmişler.Bana aynen bunu sordular."Faşist misin?" Cevap bile veremedim.Nasıl bir şirkete geldim lan ben!


(Fakat bana ülkücü bıyığının bu kadar çok yakışması?)

Yasemin Mori'yi dövdüm!

Evet yaptım bunu.Herşey senin için ;)

"En son Ghetto'da Yasemin Mori konserine gittim.Çok güzel buluyorum kendisini.Belki tanışırız diye düşünmüştüm" demişsin bebişim.Ben bunu senin yanına bırakır mıyım?Elbette bırakmam.

Bugün yine hiçbirşey yapmaksızın İstiklal Caddesi'nde yürüyorduk arkadaşla.Bir grup liseli zırtlan bağırmaya başladı: "Yasemin abla seni çok seviyoruz" diye. Kafamı çevirdim bi de baktım ki ne göreyim? Bir tipsiz,bir rezillik abidesi.Yasemin Mori.Neyse takıldım peşine yürüyorum.Belki senin yanına gidiyordur diye.Arkasından tahrik edici laflar ettim,küfür falan işte bilirsin.Baktım duymamazlıktan geliyor,10 dakika önce bacağıma çamur sıçrayınca silmek için kullandığım çamurlu mendili kaltağın kafasına fırlattım.Tam isabet :-m

Hemen arkasını döndü tabi.Baktım yanıma doğru geliyor,her adi şerefsiz köpek gibi kaçmaya başladım. Arkama döndüm baktım,hala peşimde.Yanımdaki iç giyim mağazasının tanga reyonuna girip saklandım.Beni burda bulması imkansızdı.Bulamadı da.Neyse,biraz saklanıp çıktım.Yoluma devam ettim.Bugün senin için bunu yaptım :-m Söyle kim daha çok seviyor ;)

ı feel like the colour blue

"Ağlayan kadından uzak duracaksın.Ağladığı an kaçacaksın"dedin.Sustum,tamam dedim ağlamam.
"Köylünün şehirde ne işi var? Adam dağda bayırda koşmaya alışmış,şehre getirirsen burda da koşar,kapkaççı olur" dedin. Yok ananın .mı dedim içimden,ama ses etmedim.
"Kız arkadaşım var benim,aldatıyorum onu.Belki o da aldatıyordur.Bilemem,ilgilenmem de" dedin.Ağlamamaya çalıştım.
"Yok,inatçıyım,hem boğa burcuyum,ayrılmayacağım ondan" dedin. Dudaklarımı ısırdım.
Dedin ki " kusura bakma,ben böyleyim,sevemem kimseyi" . Ben seviyorum herkese yetecek kadar diyecektim,sustum.

"Gidiyorum" dedim. "Kusura bakma,bilemedim" dedin. "Görüşmeyiz herhalde bir daha?" dedin." Öyle olur herhalde" dedim. İlk ve son kez sarıldık.

Ondan sonrası uzun günler,geceler,aylar...Ademoğlu nisyan ile,ben isyan ile...

Adının bittiği yerde,herşey bitiyor zaten...

beyaz ve sen


Bana bi haller oldu.Tamam oldum olası severim arabeski ama bu sefer bokunu çıkardığımı kabul etmeliyim.Düpedüz gelinlik-kefen, düğün-ölüm tarzı laflar etmeye başladım.Beyaz elbisemle ipsiz sapsız zağar gibi ordan oraya dolanıyorum.Hadi sonumuz hayrola...

fakat fotodaki kızın o kadar acılıyken bile göğüs şov yapmaya çalışması?

sevgili anneceğim

ders notları 40 lira değil, 15 lira 25 kuruş tuttu. bunu bil istedim.

bu odada sigara içmiyoruz

\m/

öğrenci evlerinden neden nefret ediyorum?

nebiliyimlan.

anadolu geylikleri

hemen aklıma bursa'nın başkent olması geldi :)) ne kadar komiğim. ne kadar ya. ne kadar?

19 Haziran 2009 Cuma

yeah

evet. dersleri bitireyim, dersleri bitirdikten sonra kahve yapayım, kahve yaptıktan sonra dersleri bitireyim, dersleri bitirdikten sonra kahve yapayım. GRİPİN? evet, gripin yapayım. gripin yaptıktan sonra gripin imalathanesini açayım.
sonra da bir askorbik asit tarafından sikileyim.

insanlar üçe ayrılır

"sayı saymayı bilenler ve sayı saymayı bilmeyenler". HINCAL ULUÇ. HINCAL ULUÇ. HINCAL ULUÇ. HINCAL ULUÇ. HINCAL ULUÇ.

can sikintisi

Çok canım sıkılıyo.Canım sıkılıyo....Sıkı can iyidir...Can'ı sıkmak istiyorum... But,true love waits...eVET evet bekleYEcek...Sıkıntıdan Sarhoşş....

music is your only friend

at the same time

aynıandagözlerininbüyümesi...
aynıandabirşeylerindoluptaştığınıfarketmek...
aynıandaağzınıaçmak..
aynıandakonuşmayabaşlamak...
aynıandaduymakistemediklerinisöylemek...
aynıandaşaşakalmak..
nediyeceğinibilememekaynıanda...
aynıandaiçindenbinbirfarklışeygeçirmek...
aynıandaayrıolamayacağınınayrımınavarmak...
aynıandagözlerindolması...
aynıandasarılmasıdörtkolunbirbirine...


"bir hançer birden böler ikiye yüreklerimizi..."

18 Haziran 2009 Perşembe

pop z'art #2