4 Mart 2010 Perşembe

görmediğim rüyalar ülkesi

evde oturmuş kendi kendime komiklikler yapıyordum. fotoşop kullanmayı bilseydim, "pink floyd'un duvarı" diye bir şey yapacaktım, duvarın üstüne "faşo aga" filan yazacaktım. sonra vazgeçtim çok saçma geldi. daha da kötüsünü düşündüm, "system of a down'un halısı". soad'ın konserlerindeki halıları düşünerek burdan bir mizah ögesi çıkartılabilir dedim. "halıya basma serj!" diye bağıracaktı nejat uygur. aylak adam'a uzandı elim. parantezleri gördüm, yıl 1959 dedim. "çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bir şeyler yapmış. salt çıkarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." syf. 18. aylak adam'ı kafama yerleştirdim, kendi düşüncelerime gülüp geçtim.

21. yüzyılın ilk çeyreğini düşünedurdum. ben bu çeyrekte sabahlıyorum. yüzyıl insanlarını son terim eksi ilk terim artı bir diye hesaplayarak anlamaya çalışıyordum; tam 60 yaşında ölüyorlardı ve bir yüzyılın son çeyreğini ve bir sonraki yüzyılın ilk yarısını yaşıyorlardı. onları yapışkanlı kağıtlarla -renklere göre- isimlendiriyordum. delirdiğimi düşünüyordum; 16. yüzyılda uykuya daldım. iyi oldu! tam bir 18. yüzyıl insanı olan fransızca bir ismin üzerine "gözleri pörtlek bir tablosu olan erkek önemli bir şahıstır, descartes'ten beri bu böyledir" yazdım. daha da saçmalayacağımdan korkup düşünmeyi kestim, insan kendi düşüncelerinden bile utanmayagörsün!

"evde" diye bir şiir kitabı yazılmış, çok satmış "-de bulunma ekindeki sakinliği insanlar şaşkınlıkla karşılamış" diye bir hayale tutuldum. işte zıvanadan çıkmış, saçmalama eşiğini aşmıştım. "benim kara mizahım ve kötümserliğim üzerine saksonca düşünceler" diye otobiyografi yazdım. bunların bir anlamı olmalı mıydı sahi? kuşkuyla realizme sarıldım, uyudum (yan anlamı: düşünmeyi bıraktım). realizm de olmasa kim gelip bizi kurtaracak, büyük kurtarıcı realizm. peygamber akıl, vahiy meleği sezgi. kendi sonuma nokta koymayı akıl ettim (bu cümlemi bir sersem çok beğenir diye düşündüm). "evde" ve "oturmuş" düşünmenin bir anlamının olmamasından, fayda zarar gibi realist, pragmatist "diyet"lere (düşünce diyeti) uyamamaktan utanıyordum. ben normal şeyler düşünemiyordum, sonunda kahramanların hepsi bir ağızdan "öldür bizi de bitsin bu hikaye" diye bağırıyorlardı, ben de "sürüneceksiniz" diye tiranlaşıyordum. bir hayalin sonuna varmak için tüm olumsuzlukları geçip mutlu sonu görmek için bu hayallere devam ediyordum; bu hayali ben kurduğum halde bir an önce mutlu sonu görmek için sabırsızlanıyordum. mutlu son: ben oturduğum yerden kalkıp elimi yüzümü yıkıyordum.

"görmediğim rüyalar ülkesi" diye bir kitap ismi buldum. sonra bu işte ilerdiğimi, yazarların bana kitap ismi bulmam için yalvardığını tahayyül ettim. fantastik bir kitaba "alevden köşk" ismini koydum. bir aşk romanı konuldu önüme "acıkmak" koydum adını. bu işte tekel haline gelmiştim. edebiyat ödüllerine bir ödül daha eklendi, "orhal kemal 'isim babası' ödülü" verilmeye başlandı. isim babası ödülünü tabii ki hep ben alıyordum, evimin her yeri ödül dolmuştu, sonra bu işi özümseyecek bu işte ustalaşacak çıraklar yetiştirmem gerektiğine karar verdim. sonra ki aşama da "onur ödülü" oluyordu, onur ödülünü de ben alarak bu sahifeyi kapattım.

o gün evde oturdum çok saçma şeyler düşündüm. özür dilerim.

Hiç yorum yok: