13 Mart 2010 Cumartesi

engel'li

Bir bardak kahvesini aldı ve oturdu düş kırıklarının çıplak ayaklara battığı, virane sokağına bakan penceresinin kenarına.. ara sıra kendini ziyarete gelen necdet’in sardığı kaçak tütününden ziftlenmek çekti canı.. bir de yağmur başlamıştı ki, o biçim.. sigarasından bir nefes, kahvesinden bir yudum çekti ve yine o günü düşünmeye başladı: tam otuz sene öncesiydi, yağmur yine o günkü gibi çıldırmışçasına yağıyor, uzun sakallarının her telinden damla damla parkasına düşüyor, içi üşüyordu.. meydandaki eylemde yerini almış sol yumruğu havada bağırıyordu.. o gün her zamankinden farklıydı, tüm arkadaşları ayrı bir şevkle bağırıyor, sloganlar atıyordu. Bu da onu daha bir aşka getiriyor, gözünü karartıyordu.. zaten başına ne geldiyse o kararmış gözler, gereğinden fazla aykırı sözler yüzünden gelmemiş miydi??? Ağzından fışkıran tükrüklerle bulanmış küfürler hep aynı tarafa savruluyordu. Onca sesin arasından anlaşılan tek kelime: “kahrolsun!!!”… Ama ortada kahrolan hiçkimse ve hiçbir şey yoktu.. insanlar duruldu,kalabalık yine olaylı bir şekilde dağıldı, “herkes evine”ydi artık. O ise herkesin aksine, arkadaşlarıyla takıldığı kahveye giden ara yola sapmıştı. Nerden bilecekti küfürlerinin hedefi olan grubun birkaç kişisinin peşinde olduğunu.. köşeye kıstırdılar,boğazına çöküp yarım saat öncesine kadar havada olan sol kolunu bükerek dudağını patlattılar… haliyle rota değişmiş,kahve yerine tıp fakültesi öğrencisi olan arkadaşlarının birkaçının kaldığı ev olmuştu.arkadaşları bu hali görünce ellerinden bir şey gelmeyeceğini anladılar ve hastaneye götürdüler…dudağına pansuman,koluna alçı işlendi… evine döndüğünde karşı konulmaz bir acı hissediyordu. Aldığı ağrı kesicinin haddi hesabı yoktu, o gün ettiği küfürler gibi.. bir ara sızdı. Sonra kapının kırılasıya çalınmasıyla irkildi.
-kim o?
(gümmmmmmmmmmm!)
Sonrasını hatırlamak istemiyordu,zaten hatırlayabilmek de uzun zaman almamış mıydı???
Tam otuz yıl geçmişti.. yine bir kapı sesiyle dağıttı beyninin orta yerindeki sisi…
-kim o?
-benim,necdet.
Oturdular, birer sigara tellendirip eski günlerden kalma hikayeleri hatırladılar, gözlerini doldurup içlerini boşalttılar… necdet sağı solu toparladı biraz. Nerden baksan iki haftalık bulaşıkları gördüğü mutfağa geçti. her zamanki gibi çöpler birikmiş,günlerdir penceresi açılmayan bu karanlığa çöp kokusunun yanında rutubet kokusu da eklenmişti.pencereyi açtı. içerdekinin hatıralarını nemlendiren yağmur mutfağın camından içeri girip yerdeki çulu ıslattı. Necdet ise tezgahtaki kan damlalarını temizlerken düşünüyordu:
“yine dişleri mi kanadı acaba,yoksa düşleri mi???”
Sorusuna cevap almak için içeri geçti… fakat O sandalyesinde uykuya dalmış, hatta yine küfür içerikli sayıklamalarından birine yamanmıştı.. üstüne bir battaniye örttü, usulca ceketini alıp tam çıkıyordu ki yine unutmadı arkadaşına sigara sarmayı… çünkü O kendi sigarasını saramazdı, çünkü sol kolu, tıpkı kitapları ve gözündeki karartıyla birlikte otuz yıl önce köhne bir öğrenci evinde kalmıştı… bu kez kapının kapanmasıyla uyanan “O”, necdetin bıraktığı sigaralardan birini yaktı, soğuyan kahvesini tepesine dikti, sigarasını küllüğüne basıp perdesini çekti ve yeniden uykuya daldı...

not: bu yazı sınıf arkadaşım "yes men" grubumuzun ahmet kaya'sı, blogumuzun da takipçisi olan KETENCİ BEY tarafından kaleme alınmıştır. kendisine olan saygım şu an bin kat artmış durumda, yüreğine sağlık. editörlük yapmadım, yazıyı olduğu gibi bloga koydum, böyle daha iyi, daha sıcacık. adamımsın! 

Hiç yorum yok: