4 Temmuz 2010 Pazar

sıkılmışların partisi

ünlü gazeteci-yazar-araştırmacı-fotoğrafçı rauf elimoğlu, popüler kişiliklerden bienallerin vazgeçilmezi ressam eser seçkin, son romanıyla milyonlara ulaşan ahmet baki yusufçuk ve bendeniz ali saylı yine bir partide bir araya gelmiştik. bu olağan-cansıkıcı partide birkaç iyi adamı görmek beni nispeten neşelendirmişti.

garson kızlar, dj (acayip giyimli kıpır kıpır bir adam) ve yemekler, masaların üzerindeki süsler, davetlileri kapıda karşılayan parti sahibi ve dahi sandalyeler gibi birçok detay. içkimi alıp bir köşede rauf beyle sohbete koyuldum. rauf bey ülkenin gidişatından bahsederken benim aklım dün akşam üzeri sıraselviler'de gördüğüm kadındaydı. onun da bu partide olduğunu hayal ediyordum, şu anda içkisini almış eser beyle sohbet ediyordu (neden benle etmiyorsa). bu kadın dünden beridir aklımdan çıkmıyordu dostlarım.

ev sahibi ünlü bir adamın eşi olan sedef hanım (sedef hanımın mesleği: ünlü bir adamın eşi olmak) davetlilere, yani bize her zamanki alışıldık konuşmalardan birini yapıyordu (geberesice bet sesli kadın): "bu akşam bizi şereflendirdiğiniz için.... dostlarım çok müteşekkirim... keyfinize bakınız". tam konuşmasını bitirdiği anda o kadın kapıdan içeri girdi ve şöyle dedi: "merhaba ben sıraselviler'de telaşlı bir şekilde yürüyen, bana yönelen bakışları umursamadan yoluma devam eden anlık aşkınızım. bazılarınızın zihninde fantezilerde yer ettim, bazılarınızla romantik bir akşam yemeği yedim, bazılarınızı da çok ilginç ve çekici buldum! evet, siz bayım -beni işaret ediyordu- beni gördüğünüz anda yüzünüzde oluşan o saçma gülümseme gerçekten çok hoşuma gitti, eğer acelem var bir yer yetişmem gerek rolüne kendimi kaptırmasaydım dün sizinle tanışmak isterdim fakat daha delice bir işe kalkıştım ve sizi takip edip bu partiye kadar peşinizden geldim. adım sıla selviler".

affallamıştım. soğuk terler döküyordum, bir yandan da davetlilere rezil olduğumu düşünüyordum. rauf beyin sırıtışı hiç hoşuma gitmemişti, eminim ki yarınki köşeyazısında bu olaya da değinmeden geçmeyecekti. sıla hanfendiye dik dik bakıyordum, kadının suratına bir tane patlatmak istiyordum o anda. neyse, bendeniz söz alarak: "dostlarım, sıraselviler'de bir kadının aceleci tavırlarından etkilenmemek elde değil. hele ki bu kadının adı sıla selviler ise -salonda gülüşmeler oldu- ama sizden şu gerçeği saklamamalıyım, ben hareket eden her şeyi dikkatle takip ederim. çünkü bizler tembel, uyuşuk insanlarız; hareketli, neşeli, dışadönük her insan bizi etkiler, ben de etkilendim itiraf ediyorum. durağanlık can sıkıcıdır, bu yüzden mona lisa benim canımı sıkıyor dostlarım. sıla hanım ise yürüyen bir mosa lisa'ydı dün, şu anda ise realizme ve fantezilere kurban verilmiş, sanatsal değeri hızla irtifa kaybetmiş, alaycı bir kadındır o kadar! sıla selviler, hareketlenmeleriyle ve yarattığı gizemiyle ilgi uyandıran görsel bir şov sundu dün bana, bugün ise o mükemmelliğin yerini gerçeklik ve imkansızın imkanlı hale gelmesi aldı ve sıla hanım artık izlenmeye değer bir arzu nesnesi değildir" dedim. soluğum kesilmişti, bu kadar lafı uzatmam gerekmezdi, çok konuşan gebeş parti adamları gibi olmuştum- ben bu partinin ve birçok eğlencenin sıkılan adamıydım, öfleyen, sürekli kravatını düzelten, içkisini tazeleten, sohbetlerde alaycı tavır takınan, az konuşan, konuştuğunda da laf sokan budalanın tekiydim. özür dilerim bu partiler bana göre değil, esasında bana göre olan tek şey sıkıldığımı belirtebileceğim özgür bir dünyadır.

sıla şaşkındı -artık ona sıla diyorum- onun tavırlarını bir anda kendime yönelik bir saldırı olarak ele almam onu şaşırtmıştı. sıla "pardon gitmem gerekiyor" dedi. üff yine aynı şeyi yapıyordu. bu yaptığının farkında değil miydi? gitmek istediğini haykırarak ağırlığını koyması, yine ilgi nesnesine dönüşmesi canımı sıkıyordu. "geçen gün paris'te bir sergide..." bu adamın da... neyse! sıla'nın peşisıra partiden ayrıldım. bu kadın çok hızlı yürüyor. nefesim kesilmişti. sonunda ona yetiştim:
-pardon siz de mi partiden sıkıldınız? 
-ha-ha! duruma en uygun komik ve reddedilemez sevimlilik bu mu oluyor?
-sanırım fırlattığınız taşlar hem kafamı hem de kalbimi kıracak!
-kalbiniz?
-aman allah'ım bir tane daha!
-benimle gelin!

aradan yıllar geçti ve ben hala sıla'nın peşindeyim. o nereye ben oraya. nereye? peki. 

Hiç yorum yok: