30 Temmuz 2010 Cuma

kaçış



-won’t you miss me?
-şişşt!

kendi eksenleri etrafında bir kez daha döndüler. bir kez daha saçından gelen kokuyu içine çekti. bu kokuyu hiç duymasaydım, ben topal bir adam olmayacaktım, diye düşündü. elinin arasındaki elini daha kuvvetle sıktı. küçük bir kız acıyı hissettiğinde ne yaparsa onu yaptı, gözlerini açtı, yüzüne baktı. küçük bir kızdı. beni sev diye ağlayan bir küçük kız. ona aslında ne kadar sevildiğini anlatmanın bir yolu olmalıydı. susmamalıydı. bu onu çok konuştururdu. çok konuşur ve yorulurdu. Küçük bir kız yorulursa ne olur bayım? o da mı susar? yok bunu istemezdi. tam olarak istediği???

-ne?

-?

-tam olarak istediğin ne?

-…

küçük kız valse yakışan neyse onu yaptı. beni sev’in valste karşılığı neyse işte onu. Kollarına boynuna doladı. vals biraz da geçmişe ağlamaktır.

-dün gece rüyamda seni gördüm.

-bir şeyler söyledim mi?

-hayır. birilerinden kaçıyoruz. yüksek bir binada inip çıkıyoruz sürekli. Kaçarken
elin yaralanıyor senin. küçük bir kesik. Kan sızıyor. gelip yaranı öpüyorum. rest and peace.

-bazen uydurduğun rüyalar gördüğünü düşünüyorum.

-nasıl körelttin hayal gücümü bilsen. işte bu yüzden rüyalar tam bir şölene düşünüyor.

müzik hızlanınca kızın kalp atışları da müziği yavaşlatacak kadar hızlandı.

-kalp krizi geçirmeyeceğinden emin olmak için ne yapmam gerekiyor?

-sen konuştuğun sürece sorun yok.

-‘huzur suskunluk içinde sevmek olabilirdi. ama bilinç ve insan var, konuşmak gerekiyor. sevmek cehenneme dönüşüyor’ bunu daha çok küçükken bir kitapta okumuştum.

-keşke okuduklarından değil de gördüklerinden etkilenseydin. Gözyaşları aynı tesiri uyandırmıyor sende.

-anlamıyorsun.

-anlat.

-sen anla ne olur.

-sonsuza kadar böyle süremez biliyorsun değil mi? yola çıkmışlardır şimdi. kararlarını da vermişlerdir. kan dökülecek bayım.

-bunu sahiden önemsiyor musun, yoksa heyecan katmaya mı çalışıyorsun?

-ben küçük bir kızım. heyecan olmazsa ne yaparım.

elbette kırmızı bir elbise vardı kızın üzerinde. ve elbette elinden kan sızıyordu diğerinin.

-şimdi tam olarak şunları düşünüyorsun. nereye kaçacağız? kaçtıktan sonra ne olacak? bizi bulacaklar mı? evlenince çocuk yapmalı mıyız? adı ne olmalı?

-leman olacak.

-erkek?

-onu sen seç. tabii ki feodal kalıntılarım var.

-fakat ben hep kadınlar üzerinde yoğunlaştım.

-bizim kadar zor durumdayken bir çocuğu olan her çift onun adını ne koyar?

-umut.

-umut.

İnsan olmak bizatihi sansasyoneldir, diline döktüğüm dilleri hatırlasana, demiş bir şair. zencileri seven şair, düşünmüş, düşünde kelime görmüş. bizim kelimelerden savaş uçakları yapmamız aynı an’a denk gelir. kulaklarımızı o sözcükleri duymaya açtığımız halde, onun yerine uğultulu tepelere kaçtık. bayım, sizin sesinizi diğer seslerden ayırt edemedik. benzeşmenizden öyle korktuk ki uçuklar doldu dudağımıza. uçuk bir kırmızı belki de yarayı iyileştirecek. lütfen sesinizi yükseltin. hikayenin mutlu yada mutsuz sonu bundan ibaret
.

Hiç yorum yok: