13 Şubat 2010 Cumartesi

Mektup

Sevgili Sare Hanım,

bu mektubu size büyük nefret ve kin içinde yazıyorum, nefretim hem kendime hem de sizedir. sizi hiç mi hiç affetmedim. yaşantım sizin zamanında bana yaptığınız o küçük ama tesirleri büyük davranıştan sonra allak bullak oldu. sizi uzaktan izledim ve benim bıraktığım boşluğu doldurduğunuzu gördüm, ben aradan çekilince siz pervasızca kendinizi bir numara ilan ettiniz, oysa buna hakkınız yoktu. deniz, emre, berk beyler karşısında beni küçük düşürdüğünüz günden beridir, bin parçaya bölünmüş kişiliğimle yaşadığım olayı atlatmaya ve insan içine çıkmaya zorladım kendimi. ne yazık ki pek başarılı olamadım. artık kimse beni sizin sayenizde sayıp sevmiyordu, yeni deyimle popülaritemi kaybetmiş, okulun diğer kızları arasında sönük bir karakter çizmeye başlamıştım. bu affedilemez, cezasız bırakılamaz büyük bir haksızlıktı. hele ki sizin benim yerimi almanız ve beni görmezden gelmeniz, bazen kabul ediniz ki aptal sırıtışınız, sırnaşıklığınız yüzünden ben daha da büyük yaralar aldım.

siz pek tabii yaptığınız davranışın farkında olmadınız. size sıradan hareket gibi gelmiş olabilir. ama yaptığınız büyük bir kabalıktı ve insanın ruhunda onulmaz yaralar açan bir davranıştı. özellikle benim gibi hassas bir insanın ruhunda açtığı yaraları tahmin dahi edemezsiniz. siz hayatta her istediğine sahip, güzelliği göz kamaştıran, erkeklerin çevresinde dört döndüğü ama erkeklere yüz vermemekle ünlenmiş bir hanımefendiydiniz, fakat yine de bana böyle küçük bir mutluluğu bile çok görecek kadar kıskanç bir karaktere sahiptiniz. o günki davranışınızdan sonra, hayatımın yeni şekline alışmak da çok zorlandım ve sizden intikam alma yeminleri ettim. nitekim intikamımı almış bulunmaktayım, size haddinizi bildirdim sare hanım!

deniz beylerin önünde beni küçük düşürdüğünüz günü hatırlıyor musunuz? ben o gün emre beye olan duygularımı açacaktım. onunla saadet içinde yaşamayı tahayyül ediyordum ki, siz hayatımı mahvettiniz. bu affedilemezdi. pek tabii ki siz o anda hiçbir şey olmamış gibi davrandınız. o günü hatırlıyor musunuz sahiden? sınıfımızın arka tarafında, deniz beylerle pencere kenarında hoş bir sohbete dalmıştık ve siz geldiniz, tüm ilgi size yöneldi fakat emre bey hala benimle ilgileniyordu. siz çok sıradan bir hareketmiş gibi "Meyra hanım dişinizde çay taneleri var" dediniz. utancımdan yerin dibine girdim. çabucak ordan uzaklaştım. emre bey arkamdan gelmeye kalksa da yalnız kalmak istediğimi söyleyerek onu uzaklaştırdım, lavobaya giderek dakikalarca ağladım. ve o anda sizden intikam almaya yemin ettim! sizin üzerinize vazife değilken ve diğer hiç kimse böyle bir şeyi üzerine vazife etmezken, siz ne cüretle beni herkesin içinde -özellikle emre beyin önünde- uyarmayı kendinize vazife edindiniz?

işte başınıza gelen olayların hepsi bu günden sonra başladı. siz, sizin o küçük dünyaları ben yarattım tavırlarınızın arasında böyle küçük bir olayın başınıza neler açacağını, benim hiçbir zaman altta kalan insan olmayacağınızı tabii ki tahmin edemezdiniz! değil mi ki ummadık taş baş yarar? siz benim gençlik hülyalarımı paramparça ettiniz, ben de sizin gençliğinizi zehir etmekle vazifelendirdim kendimi. peşinize takılan şu sapığı hatırlıyor musunuz? nasıl hatırlamayasınız ki? gerçi sapık biraz fazla ileri giderek ırzınıza geçme cüreti gösterdi, bu onun kendi sorumluluğundadır, ben sadece sizi takip edip sizi rahatsız etmesini ve kendini ifşa etmemesini tembihlemiştim! peki okulun önünde çıkan kavgada yüzünüze kezzap atılması? tabii ki nerden bileceksiniz! yüzünüzün sağ yanının yandığını öğrendim. o kavga önceden ayarlanmış bir kavgaydı. sizin yakın arkadaşlarınızdan birini kavgaya çekmek suretiyle sizi de kavga mahalline çekmiş olacaktık, kavgaya dahil olmasanız bile orada bulunacaktınız. nitekim bulundunuz ve planımız doğru işledi. güzelliğiniz olmadan hayat nasıl gidiyor? sahi artık insanların dişlerindeki çay taneleriyle ilgili misiniz? oysa bu konuda uzman sayılabilirdiniz. saadetime engel oldunuz, ben de sizin saadetinize engel oldum. ödeştik değil mi?

Meyra Aliye Atakoğlu, 2002, istanbul (11 no'lu tutanaktan)

notlar: sare, meyra'nın mektubunu aldıktan bir hafta sonra major depresyon teşhisi ile hastaneye yatırıldı. meyra, tutuklandı, o sırada 14 yaşında olduğundan çocuk mahkemesi tarafından yargılandıktan sonra salıverildi (yargılama sırasında ihmallerin olduğu dile getirildi birtakım çevrelerce). meyra'nın babası salim bey kızının yaptıklarını öğrendikten sonra kalp krizi geçirerek vefat etti, annesi kızını evlatlıktan reddetti ve meyra devlet tarafından yetiştirme yurduna yerleştirildi. 2003 yılında, sare intihar etti. sare'nin intiharından sonra anne ve babası yaşadıklarını ve güzel kızlarının yaşadıklarını kaldıramayarak birlikte intihar ettiler. meyra yetiştirme yurdundan kaçtı ve şu anda nerde olduğu bilinmiyor. (basında meyra olayı)

Hiç yorum yok: