1. gün (big trip)
yeni muhtar ilk iş olarak kaldırım yaptırmayı uygun görmüştü. toz toprak yerini yerinden kolayca sökülebilen kaldırım taşlarına bırakmıştı. çizmeleriyle bir kadın kaldırımı test etti. kaldırıma "olur" verildi. o gün hobo evden çıkmaya karar verdi. mayıs 2002. gecekondusundaki yaşamını gecekonduya uydurmaya çalışıyordu: ilk önce kitapları yaktı, türk bayrağı alıp tahta çerçeveli pencerelerin sokağa bakan bir tanesine astı, yemek yemediğinden omuzları düşük, kamburu çıkıktı. elleri pis ve ayakkabıları tozluydu (kaldırım yapılmasına rağmen). fakir gibi yaşayacaktı, fakirler gibi. her fakir ölümcül bir hastalığa sahiptir, hobo da bir tane edindi kendine: duyguyetimi. her fakir cahildir, kitapları boşuna yakmamıştı hobo! bundan sonra televizyon izleyerek hayatına devam edecekti. anlamadığı şeylere küfür edecek, anlar gibi olduğu şeyleri dinlemeyecekti. kural 1: her daim kaygılı olacaktı. kural 2: ne yaşayacak ne de ölecekti (bu sayede "ne demeye yaşıyorlar?" sorusuna muhattab olmaktan gurur duyacaktı). kural 3: şükretmeyi öğrenecekti. en çok devlete şükredecekti. devlet şükür devleti olunca, kütür kütür şükür edilmesi farzdı. yeni muhtar da devletin adamıydı, kaldırımları yapmış gözleri boyamıştı, insanlara gereksiz bir yaşama isteği aşılamıştı: "bakın bizi de düşünenler var". bakın bizi de düşünüyorlar şükürler olsun diyecekti hobo.
2. gün (good day to be alive, sir)
her insan düşünmüştür yaşamaktan çok ölmeyi. herr insan. ama fakirler ecellerini beklediklerinden, ölmeyi düşünmezler. hobo, asla "ölsem de kurtulsam" demedi ikinci gün. balkonlarda genç kızlar (renkli eşarplarıyla), yeni ergenler (şekilsiz jeanleriyle. jean: kotpantol), domestik fakirler, gururlu fakirler (pardösü giyerler) ve nice garip yaratılışlı -gözleri kör edecek kadar çirkin- insan ile el ele yaşamaya karar verdiği gündür ikinci gün. yüce zeus, insanlar hep böyle saçma işlere girişirler mi? lütfen bu saçma yaşantıyı yüceltmeyin diye bağırırdı hobo çocukken. "ama onlar da insan" denilirdi. hobo "ama onlar insan değil ki, görmüyorlar, duymuyorlar, yemiyorlar, içmiyorlar, sevişmiyorlar. onlar insan olamaz, onlar insan taklidi" diyordu sürekli. kendini taklit edeceği hiç aklına gelmezdi ama kendini taklit etmişti ikinci gün, şöyle buyurdu: "içerdeyim!".
3. gün (büyük kaçış)
fakirler bulaşıcıdır. insanlar bulaşıcıdır, ama insani fakirler daha bulaşıcıdır. üçüncü gün bunu öğrendi hobo. fakirlik maddiyattan öte, manevi bir bozukluktu. bu fakirlerin düşüncelerinde maddiyat önemli yer kaplıyordu (balık etli kadınları seviyorlardı, lüks malikanelerde çekilen dizileri ağızlarının suyu akarak izliyorlardı, 'ay kurumuşsun sen ya, ekmek ye' diyorlardı). fakirler her şeyi büyük olarak görüyordu, büyük bir hamburger. hobo da her şeyi büyük görmeye başlamıştı, kendini de büyük görmeye başlamıştı, azıcık daha büyüseydi zeus olabilirdi. ve hobo bunları görünce, gecekondu mahallesinin olmayan kanalizasyon sistemine inerek kaçtı (sonra geri dönmek üzere, aptallar hep geri döner çünkü)
4. gün (yaşlılar)
fakir yaşlılar acilen ölmeliydi. hobo bu yaşlılara hiç acımadan (bir tek annesine acırdı) ölmelerini emretti. ama emrine uyan olmadı (oysa kendini zeus sanıyordu). fakir yaşlılar bir türlü kentleşemeyen vücutlarıyla -bunların vücutlarını kaçak dikmişler- yer işgal etmekten başka iş yapmıyorlardı, üstelik duvar diplerinde, kahvehane köşelerinde yüksek sesle şarkı söyleyip evladlarının vefasızlıklarını, evladı yaşındaki insanlara anlatıyorlardı. "ölmüyorlarsa, süründürün!" denildi, hobo cevapladı: "bunlar çoktan ölmüş!".
5. gün (ilköğretim mezunu bir genç kıza aşık olmak)
o gün. eved o gün. o kızı gördü. tam bir aptala benziyordu kız. ama güzeldi. güzellik düşkünü hobo -zenperest- kızı görünce aşık oldu. aşkından gebermek üzeriydi. kız hala aptaldı. hobo kızla birkaç kez gözgöze geldi, kızın yanakları orta 2'den kızardı. gülümsedi kız. gülümseyen bir kız görmeyeli kaç yıl oldu bu fakirhanede? ey yüce pir tanrı bu şehri elinde gitar çantasıyla terkedeli kaç yıl oldu? fakirlerin tanrısı da genç ve hoyrattır, uzun yeleli saçları vardır. kız güldü. hobo güldü. kızın yüzü bir anda dikiş makinesine ve konfeksiyon atölyesine döndü, hobo'nun yüzü ali kırca'nın bıyıkları oluverdi: hüzünlü bir hikaye başladı, kavuşamadılar, adı aşk oldu (fakirler karşılıksız aşk yaşamakta üst düzey yeteneklere sahiptir, bkz: prof. dr. şener elverdi, gurabalar, sf 1,-tek sayfadan oluşuyor; bu tek sayfa ile profösörlüğü kabmıştır)
6. gün (insan akıllı değildir)
ülkenin önderi "size ölmeyi emrediyorum" dediğinde herkes hamasi bir söz sanıvermişti, oysa apaçık bir sözdü. fakirlere bağırmıştı "ölün" diye, fakirler -ibneler- ölmek yerine öldürmüşler ve galip gelmişlerdi. mayıs 2004. fakirler ülkede ne kadar zengin var öldürmüş, mallarına el koymak yerine -akıl edememişlerdi-, mallarını piç etmişlerdi. boğazdaki yalıları yakmışlardı -gerzekler. hobo da zengindi, onun da evi yağmalanmış, fakirlerden birini öldürüp onun kıyafetlerini giyerek fakirlerin arasına karışmıştı, onlarla beraber bu gecekondu mahallesine taşınmış, zengin ve şereflice ölmek yerine, fakir olarak yaşamaya karar vermişti. demek ki ruhunda fakir geni taşıyormuş.
7. gün (bazı fakirlerin evrimleşmesi)
bazı fakirler evrimleşti. zengin oldular. nasıl olduysa, bazı fakirler sabah kalktıklarında zengin oluvermişlerdi. yüzleri pamuk gibi, ellerinin derisi yumuşacık, mis kokulu saçlarla ve yanlarında bir kadınla uyandılar (ahlak sistemi elvermediğinden, kadın kesminden kimse evrim geçirip zengin olamamıştır). hobo yarı evrim geçirmiş, esnaf olmuştu. saçları açılmış hafiften kelleşmişti, garip bir bıyığı da vardı. kumaş pantolon giyiyordu. kunduralarının topuğu ezikti, yeleği vardı. yelek? yazar kasanın başında oturdu gün boyunca, para çarpı para (pxp) çok para yapıyordu. parmağındaki yüzüğe baktı uzun süre. iki veled dükkana girip "babaaaaaaa" diye hobo'ya sarıldılar. "bir kısa LD lütfen" diyen adama "buyrun sigaranız, 4.25 lira" dedi (sigaranın markasını bilmiyordu, fiyatını da bilmiyordu fakat nasıl olmuştu da raftan sigarayı alıp uzatırken hiç tereddüt etmemişti?)
8. gün (bad trip)
efendi: büyük şeyler bekledin.
hobo: anlayamadım?
efendi: hayattan büyük şeyler bekledin.
hobo: kimse bir şey beklemeyince, ben de uyanıklık edip bekleyeyim dedim.
efendi kayboldu. hobo kayboldu. gökyüzü yarıldı. yeryüzüne kadar kumral saçlar indi, saçlardan kayarak inen peygamber -efendi- bağırdı: "görmüyor musunuz, babamız sizler için saçını süpürge ediyor". hobo birden belirdi "babamızın saç uzattığını bilmiyordum" dedi. hobo anında taşa çevrildi. efendi, babamıza seslendi: "adam haklı, hala evden gitarla kaçıp giden yeleli genç gibi davranıyorsun" dedi.
1 yorum:
iddialı olduğu kadar başarılı bir çalışma; kanımca...
Yorum Gönder