2010
röportaj, mayıs 2010
BARLAR ÜZERİNE:
ben barları seviyorum, feci yerler çünkü. sandalye ve masa üzerinde içkiler. o kadarcık bir dünya. bunla mutlu olurum ben. bar insanı samimiyeti var, onu pek sevmiyorum sanki; o samimiyet dışardakilerden sıkıldığını alkol ve loş ışık altında belirtmek oluyor. alkolü samimiyet aracı olarak görmüyorum ne bileyim. alkol dış dünyayla bağ kopartan bir şey benim için. böyledir bu.
ALKOL ÜZERİNE:
ikimiz yan yana pek gelmesek daha iyi. farklı dünyaların birbirine muhtaç varlıklarıyız gibi. ben alkol olmadan da farklı bir kafa yaşıyorum ki, alkol olduğunda yaşadığım kafa tamamen saykodelik. şişeyi elimden bıraktığım anda ortaya çıkan metafor ve sanatçılık ya da düşünsellik, imgeler hiç hoş değil. bi de bu düşüncelerden etkilenip çeşitli ruh hallerine bürünmek beni olmadığım bir insan için olduğum insana küfürler ettirmeye zorluyor. alkol iyi ama iyi değil.
SİGARA İÇMEK ÜZERİNE:
sigaranın insana kattığı arıza rol modelini eskiden hayranlıkla seyrederdim. sigara içen insanlardaki mimikleri, tikleri seyrederek geçti ömrüm. sigaraya başladığım anda sigarayla kurduğum bağ ötekilerin kurduğu bağı anlamaya yönelikti, buna özentilik dönemi diyorlar, fakat sonradan sigaraya yüklenen anlam ötekilerden bağımsızlaşıp kişiselleştiğinde tiryaki oluyorsun zaten. ben de bir tiryaki olarak sigarayı "nefes alma" olarak görüyorum.
DÖVÜŞMEK ÜZERİNE:
kavga etmem. benle de kavga edilmez zaten. aşırı tepkisiz olduğumdan, atılan yumruğa düşünsel bir yumruk atarak komikleşebilirim. en son lisede kavga ettim, sonrasında hiç girmedim o işlere.
KEDİLER ÜZERİNE:
ben kedileri insanlar yüzünden sevmiyorum. insanlar bir aradan çekilse kedilerle bir iletişim kurabilir, hatta sevebilirim. ama her yerde kedi fotoğrafları, kediden çok. bu hiç hoş değil. köpek iyidir bak, ona laf yok.
KADINLAR VE CİNSELLİK ÜZERİNE:
bir erkeğin başına gelebilecek en kötü şey kadınsız kalmaktır. ne bileyim, kadınsız erkekler ile erkeksiz kadınları aynı skalada düşünemiyorum. kadınları çok seviyorum, gerçekten. kadın imgesine hayranlığım, estetiğe düşkünlüğümden ileri geliyor olabilir, ama şu bir gerçek ki zenperestim. bana göre kadınlar çiçektir, çiçek! öte yandan birçok kadını zihinsel olarak engellemem de söz konusu, o kadar da kadın düşkünü değilimdir yani. biraz da uçarı bir realist olmam sebebiyle kadın, benden sonra gelir, ne bileyim. ikinci planda kalmaları benim egomla alakalı, bir kadının egosu da aynı yönde hareket edebilir, hiç cinsler arası ayrıma ya da şuna buna takılacak değilim. erkek olmak işte.
İLKİ:
ilki benden deneyimliydi, fakat bu sorun olmadı. pek de romantikti, mumlar, müzik filan vardı odada. sigara da vardı ama o zamanlar sigara kullanmıyordum, orgazm sigarasını içerken ona baktım uzun uzun. sigara içerken gözleri tavandaydı sürekli. pek anlamadım bu halinden bir şey. pek şanslı sayılabilirim, ikna etmek gibi bir sorunum olmamıştı, aniden bir odada her şey önceden ayarlı bir şekilde bulmuştum kendimi. şuraya dokun, evet orası gibi yönergeler. sekste konuşmak. rahat tavırları hoşuma gitmişti, bir yandan da erkeksi bir kuşkuyla "ırıspı" diye zihnimden geçirmedim değil. erkek olmak diyorum işte.
YAZMAK ÜZERİNE:
yazmayı hep kaçış alanı ve gizli bir alan tahayyül ettim. sonrasında bu bir buluşma ve kendini görme alanına dönüştü. yazmaya iten sebepleri görünce, o sebeplerden kurtularak yazıya yönelme eylemini gerçekleştirmeye kastım. ne bileyim, yazı artık benim yaşantımın detaylarından önde geliyor, kendi yaşantımı yazıya malzeme ederek bir yerlere varma olayını sevmiyorum. bazıları seviyor, iyi de yapıyor bu işi, ama ben beceremiyorum. ben tamamen başka evrenler inşa etmeyi, orda insanlar yetiştirmeyi, o insanları konuşturmayı seviyorum. insanların kaderi bu şekilde benim elimde oluyor, ben de tanrı oluyorum birkaç sayfada. bu iyi bir şey.
ŞİİR ÜZERİNE:
şiir olgunluk dönemi işidir. hep o gözle baktım bu olaya. insanın bir cemal süreya yaşı vardır, bir edip cansever yaşı vardır. söyleyeyim nazım hikmet yaşı 20li yaşlardır. cahit zarifoğlu yaşı vardır ki çokça insan olmak gerekir herhalde. roman okumayı bırakınca şiir okuma devri başladı benim için. şiir yazmaksa başkaları yazdığında güzel görünen bir şey. ben de bir başkası olduğumda yazarım elbet. hmmmmmm.
OKUMAKTAN EN ÇOK HAZ DUYDUĞUM ŞEY ÜZERİNE:
incil'i okumayı çok seviyorum. imgelem manyağı bir kitap. inançsız olmama rağmen inananların insanlar üzerine yaktığı ağıtları, güzel günlerin geleceğine -ki bence her gün gayet de güzel- olan umutları okudukça çocuksu bir zevk alıyorum. göklerdeki babamız filan, gözler önündeki babamız. onun mutlakiyeti, evreni kuşatması, evrenin her yerinde bizi gözetmesi sonra da cezalar kesmesi, tehditler savurması bana o kadar şirin geliyor ki yanaklarını sıkasım geliyor. baba'nın çocuklarını sevmesi, affedici olması, "siz isteyin yeter ki keratalar dünyalar sizin olsun" tavrı gerçek bir siyaset. ben bunu seviyorum ve saygı duyuyorum. insanlara umut dağıtmak, o umudun peşine insanları takıp onları boş oturmaktan alıkoymak büyük bir mesele. ne bileyim, kutsal bir kitabı okurken zerre etkilenmemek de ayrı bir haz (inançsızca bir haz değil, tanrıyı hafife almanın hazzı).
MİZAH VE ÖLÜM ÜZERİNE:
her döneme ayrı bir mizah anlayışı düşüyor galiba. slogancı mizahın, politik mizahın yerini tespite dayalı mizah aldı. bu da bizim dönemimizin piyasa yapan mizahı. bu mizahın kendine seçtiği figürler hep saçma insanlar, işte özenti entel karakteri, kız peşinde bir ömür tüketen dangalak şu bu. bu mizahın da aşılması gerekiyor gibi, biraz sıktı sanırım. en azından ben müthiş sıkıldım. herkes tespit ustası, süper kahraman eğiticisi asfdjafa. kendi mizahıma gelince ben insan ilişkilerini hep komik buldum, o ciddiyeti hep komik buldum. daha doğrusu ciddiyeti komik bulan bir insanım. disiplini, tutarlılığı, kararlılığı da komik buluyorum ki buna göre de kendimi konumlandırdım.
ölüm bir armağan. yaşamdan daha büyük armağan. ölüm yaşamı ciddiyetsizleştiren bir şey işte. ölümsüzlükse trajikleştiren bir şey. onca sene yaşıyorsun en güzel ölümü ölmek için. bunun üzerine düşünmek de ayrı bir saçmalık. en güzel hayatı yaşayanlar en güzel ölecek, kuşku yok. ölümle tanışmak isterim, çay içmek isterim.
HİPODROM ÜZERİNE:
at yarışlarına pek kafa yormadım. şans oyunlarının geneline hiç kafa yormadım. para mı kazanılıyor bu işlerde?
İNSANLAR ÜZERİNE:
kendimi bildim bileli insanları seyrederim. seyrettikçe içim bir hoş olur, bazı insanlardan kaçar, bazılarına sırnaşırım. bu seyircilik iyi bir şey, gerçek bir tiyatro dönüyor herkes başrol. öyle olması lazım zaten. şu da bir gerçek ki insanları filtreliyorum devamlı, sıfatları bile filtreliyorum. bence şişman bir surat manasız bir surattır. aptal bir yüze hiç tahammül edemiyorum misal.
ŞÖHRET ÜZERİNE:
afsdjafasf kötü bir şöhretim var. kötü tanınmaktan bahsediyorum, kötü tanıtılmaktan ve de diğer tüm kötülüklerden. iyi tanıtılmak elzem bu devirde. içimdeki çocuğu göstereceğim günler gelecek :/
YALNIZLIK ÜZERİNE:
ben yalnız kalmam. bu bir. ben yalnız kalırım. bu iki. ikisi de benim isteğimle olur. bunu bilmenin ve bunun deneyimle sabit olmasından kelli yalnızlık bir sıkıntı değil benim için. hatta bir sığınak, cephanelik filan gibi bir şey.
TEMBELLİK ÜZERİNE:
şundan zihnini koruyabilirsen gerçek bir tembelsindir: hiçbir şey yapmamanın verdiği rahatsızlık hissi. ben bundan kendimi koruyamadığımdan, tembelliğimden utanan, rahatsız olan bir insanım. ama dönüp baktığımda yaptığım muhteşem tembellikler sonucunda şu anda olmak istediğim insanım. herkes çalışkan olmak ister -aptallar çok çalışır-, ben daha az çalışarak başarının peşindeyim. başarı dediğim nedir, para.
GÜZELLİK ÜZERİNE:
güzellik diye bir şey vardır. güzellik matematiksel filan değildir. güzele edilgen tavırlarımızın güzeli güzel yapan olduğu konusunda kandırıldık, büyük hata. güzel tek başına güzeldir. bakışla, ona karşı perspektifle pek alakası yok. dünyanın bütün insanları şu dizeye baş koyup yaşamasın artık "güzelliğin on par'e etmez şu bendeki aşk olmasa". güzellik on par'e eder sen olmasan da, ben olmasam da. lütfen rachel hurd wood diye bir şey var.
ÇİRKİNLİK ÜZERİNE:
vardır ve kabullenilmiş olması da hiçbir şey ifade etmez. çirkin vardır, çirkinlik vardır, kupkuru bir gerçekliktir aynen güzellik gibi.
BİR ZAMANLAR:
insan değildim. ziyan biriydim.
BASIN ÜZERİNE:
basındaki herkes yavşak olmak zorundadır. aynı zamanda cahil olmalıdır. yarrak gibi adam olmak zorundadır. ortalama insan olmalıdır. sikko yazılarla her gün bir köşeyi işgal etmek zorundadır. basın adamı, basın kadını, orospu ruhlu olmalıdır.
CESARET ÜZERİNE:
anlık bir ivmelenmedir. onun dışında pek bir olayı yok.
KORKU ÜZERİNE:
cehaletin ve aptallığın kardeşidir. onun dışında pek bir olayı yok.
ŞİDDET ÜZERİNE:
yanlış bir şeydir demiyorum, doğru bir şeydir de demiyorum. sadece biraz abartılmaması ve her daim başvurulmaması gereken bir şey. düşünsel şiddetten de uzak duralım, sözel şiddetten mümkün mertebe kaçalım.
FİZİKSEL ACI ÜZERİNE:
alnımda bir iz var. tam ortasında. hatırlıyorum kanlar akıyordu oluk oluk, ben dışarı çıkıp oyun oynamak istiyordum hala. mesela sol kolum kırıldığında da eve gelip "sol kolum çok ağrıyor ya" deyip kolum alçıya alınana kadar kırılsaydı sızısından duramazdın efsanesini yıkıp öylece dolaşmıştım. canım tatlı değildir benim!
PSİKİYATRİ ÜZERİNE:
insanların konuşmaya ihtiyacı var. ister para verip konuşsun, ister birinin başını etini yesin. bu yüzden saygı duyduğum bir bilim dalı.
İNANÇ ÜZERİNE:
ben bu konuyu hiç sevmiyorum. önemli bir konu da değil, ben ontolojik meseleden ölen görmedim.
oha ne uzunmuş. bırakıyorum yeter.
1 yorum:
rachel hurd wood güzel değil,sadece sevimli.
güzel olan şu:
http://thecityboy.files.wordpress.com/2009/11/penelope-cruz.jpg
Yorum Gönder