17 Mayıs 2010 Pazartesi

iki falcı

ilki. 

lise 2'deydim. kadıköy'den eve dönerken otobüs durağında yaşlı ve kedisi olan bir kadınla yan yana oturduk. kadın "ah evladım gözlerinin içi gülüyor ne güzel" dedi bir anda bana doğru eğilerek. kadın da bana sempatik gelmişti, kısa saçlarının bir kısmı kızıl bir kısmı siyah bir kısmı da beyaz, tam bir renk cümbüşü. kedisinin başını okşuyor sürekli, diğer elinde bastonu var. yaşlılardan pek hazzetmeme rağmen bu kadının "aurası" beni etkilemişti. kısa bir muhabbetimiz oldu, eskiden moda'da oturduğunu, emekli maaşı yetmeyince ümraniye'ye taşınmak zorunda kaldığını anlatıyordu (ben moda'dan ümraniye'ye taşınmış bir insana nasıl davranılır bilemiyordum o zamanlar). sol elini uzat da el falına bakayım dedi. tereddütte kaldım. merak etme paranı almayacağım, içimden geldi güzel oğlum dedi. kadının yüzü daha da aydınlandı. sevindi ama neye sevindiğini anlamadım. "sen ilerde... ilerde siyasete atılmayı düşünüyor musun? eğer siyasete girersen büyük başarı sağlayacaksın. yazıyor musun? yaz!" dedi. yazmıyordum o dönemler, yazmam için yeter sebep yoktu -şiddetli bir aşk, başarılı bir başarısızlık, yeteri kadar okuma vs-. gelecekten söz açan yaşlı kadının diriliğine, bastonuna, kedisine, yüzündeki gülümsemeye, saçlarına baktıkça "modalılar hiç yaşlanmıyor sanırım" diye düşünmüştüm. kadına iltifatla karışık yaşına öğrenmek amacıyla  "gayet genç gösteriyorsunuz" dedim. "65" yaşında olduğunu söyledi. şaşkınlıkla hayranlık arasında gülerken buldum kendimi. "sevimli bir gençsin" diye iltifat-ı iade yaptı afsdjafsafasfd. 

ikincisi. 

fransız sokağı'nda kapuçinolarımızı içtikten sonra, fal baktıralım gibi ani bir fikir benden çıktı ve herkes tarafından benimsendi. kafenin birine girdik ve fal baktırmak için sıraya adımızı yazdırdık. tarot bana daha enteresan geldiğinden, tarotta karar kıldık (gördüğünüz gibi uyuz bir blog yazarı gibi yazıyorum, şöyle yaptık, böyle yaptık, şurda konakladık vs asfjafasfa). fal sırası bana geldi. epey bekledik tabii, 2 buçuk saat bekledik (ünlem). falcı -başka adı var mıdır bilemeyeceğim- renkli gözlü, derin bir göğüs dekoltesi olan, çirkin bir kadındı. kollarını masaya dayayıp gözlerimin içine bakınca dekolteye bakmamak için duvardaki absürt resimlerle ilgilendim bir süre. kart çekmeye başladım. çek çek bitmiyor. kariyer için, aşk için, aile için, kendin için eh yuh (konunun cahiliyim tamam). kariyerden başladı. ilerde iki işi olan, serbest saatlerde çalışan -sabah 9 akşam 6 olmaması- ikisinde de kariyerin doruklarını yaşayacağımı söyleyince "he şöyle böyle konuş canımı ye, daha da öv, yükselt, göğe çıkar beni kadın!" diye bağırasım geldi. yurtdışına iki kere çıkacakmışım, ilki kısa ikincisi uzun sürecekmiş. ikincisinde koç burcu renkli gözlü bir kadınla tanışıp onunla hayatımı birleştirecekmişim. "o halde ben türk kızlarıyla zaman kaybetmeyeyim" afdsafjasdfasf. gelecek için konuşmaya devam etti. seneye büyük başarı sergileyerek her dalda birinci olacakmışım, bu başarılar 9. ay sonra gün yüzüne çıkacakmış. eyvellah. falcı kadının ciddiyeti ve paranormal triplerini seyrederken ağzının ortasına kürekle vurasım geliyordu. pet şişeden suyu bardağa doldurup, bardağı ağzına götürene kadar oscarlık davranışlar sergiledi. gözlerini belertip, sanki sarhoşmuş gibi ağzını yayarak suyu içti. su içiyorsun be kadın, su! azıcık elbisesini düzeltip "bak açık konuşacağım senle, sen şeffaf bir insansın, şeffaf olmak iyidir fakat biraz daha politik davranmalısın ilişkilerinde" dedi. politik davranmaya başladım hemen "tabii biraz öyleyim, neysem oyum ama bu bana çoğu zaman fayda sağlamıyor" dedim asfdafsa. politik tavırlarıma falcıdan çıktıktan sonra da devam ettim, param olmamasına rağmen tüm hesabı ben ödemeye kalktım, o kadar da politik olmamak lazımmış demek ki. politik tavırlarım git gide arttı, selamı sabahı kestiğim insanlara "günaydın, nasılsın? nasıl gidiyor?" diye kerkindim, cevaplar "iyi" oldu hep. iyilermiş işte asfdjafa. falcı daha da çılgına bağlayarak "bak yine açık konuşacağım, kendini koyverme, tembellik senin en büyük düşmanın, yetenekli bir insansın, tamam mı?" diyordu ki ben "ya aslında o kadar da tembel değilim, sadece keyif düşkünü bir yanım var" dedim. peki peki diye geçiştirildim. "sormak istediğin bir şey var mı?" diye sordu. hep beklediğim sorudur ama bu soruya cevabım hep "hayır"dır. hayırdır hayır. falın başında bana çektiği nutuk da iyiydi, "ben bu işi 8 senedir yapıyorum, bu masaya senin gibi sırf meraktan oturan ve ağzı bir karış kalkan gençler biliyorum, bu ciddi bir iş" diye birden giydirmeye başladı bana. ben de şeffaf bir insanım ya hemen yapıştırdım cevabı "ben bir şey yapmadım ya" dedim asfdjafasf. 

politik olmak he mi? işte bir falcının dediğini hayat mottom yapıyorum ve bundan sonra dünyanın en tiksindirici naif, mülayim insanına dönüşmeye karar veriyorum (daha önce mülayim olmuştum, şimdi olmam gerekenler şunlar: kibar, naif, ince, zarif, özenli, duyarlı, gönüllü, sıcakkanlı, hoş sohbet vb şeyler)

demek politik olmak lazım, o halde bana bir koltuk gerekiyor. 


Hiç yorum yok: