1 Ağustos 2010 Pazar

pazar günü

sarı bir güneşle kavgalıyım. en büyük hıncım yazamadığım öykülere. biriktirip, kolektif yalnızlıklar ürettim.şekil vermeye çalıştım, oyun hamurları gibi oynadım onlarla. oyunu oynarken herkesten ayrı ayrı çekiniyordum, karanlıkta yoğurdum hamurunu, fazlaca siyah oldu bu yüzden.

isim veremediğim kaygılaraydı öfkem. öfkemi yitirmekten de kaygılandım. sonsuz bir hoşgörü bahçesine dönüşmeye yüz tutmuşken, insan olduğumu hatırladım. sana dokunanı yakacağım diyen kadınlar vardı. en çok ben seviyorum diyenlerle el ele tutuşmuşlardı, gittikçe yaklaşıyorlardı. kezzap.

benim arayışımı kısır döngüye çeviren gerçekliğe karşı isyanlardayım. isyanın kendi alevlerine kendi suyunu kendi elleriyle döktüğünü lisede bilmiştim. isyanı önemsemedim bu yüzden. arayış nedir, araf nedir, arada kalmak nedir, donuklaşmak, donmak nedir en çok ben bileyim istiyordum, başarılı da oldum. elimde avcumda bişeyler var sanıyordum. elimi ters çevirip yere döktüm.

bir sabah uyanmayacağım umuduyla gözlerimi kapatırken, burnumda kızarmış ekmek ve tereyağı kokularıyla uyandım. dünya kırmızıydı ve ilgimi topraktan betona cezbediyordu. odamda kül yığınları biriktirdim, mektup yanıkları. çok istedim, çok kaybettim. ben böyle değildim.yaşamamaya çalışırken oldum.

gözlerini mandalla tutturmak, kapanmasına izin vermemek istedim. sınırlara molotoflu saldırılar düzenledim. ne var ki sonunda gözleri yaşaran bendim. sen, siz ve dünyanın bütün insanları! ben iki şarkıya kendimi kurban edecek kadar gençtim, peki sizin elinize ne geçti?

Hiç yorum yok: